O kişiden helallik almalı ve kendisini affettirecek sorumlulukları yerine getirmelidir. Sonra da Allah’a tövbe etmelidir.
Günahların ister kişisel olanı, isterse kul hakkına gireni olsun, affı için yapılması gereken temel davranış pişman olmak, günahı itiraf etmek ve günahın kirinden Allah’a sığınmaktır. Bediüzzaman’ın formülü şöyledir: “Kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar. İtiraf etse, affa müstahak olur.”
Kusurunu bilen ve gören bir kimsenin suçu ve günahı, çoğu zaman hem kul tarafından, hem Allah tarafından affediliyor. Kul hakkı için sadece verdiği zararın tazmin durumu kalır ki, bundan da bedel ödemek ve Allah’a sığınmak suretiyle kurtulmak mümkündür.
Kul hakkını ancak kul affeder. Buna göre, daha dünyada iken bu hakkı telafi etmenin yolunu bulmak gerekir. Şayet bulamaz isek, ahirete kalmış olur ki, bu durum daha tehlikelidir.
Bu dünyada bize hakkını helal etmeyen kişi, ahirette bu hakkını bizden talep edecektir. Bununla beraber kişi samimi olarak tövbe etmiş ise, Allah Teala hak isteyen kuluna kendi fazlından ihsanda bulunarak o kulun hakkından vazgeçmesini sağlayacağı ümit edilir.
İnsan şerefli bir mahluktur. Onun hürriyet, haysiyet, namus ve şeref gibi manevî hukukuna yönelik bir haksızlık kadar, canına ve malına yapılan bir tecavüz de o nisbette ağır bir mesuliyeti gerektirir.