Nerde kaldın? O arkadaşınla konuşma! Onu hiç gözüm tutmadı. Neden bunu aldın? Para harcamayı bilmiyorsun...
Çok ayıp oldu, orada onu söylemen, ben utandım!
O bardağı oraya koymayacaktık.
Üşütürsün üzerini kalın giy.
Hani o çorabı oraya atmayacaktın, kaç kez konuştuk.
Bunu mutlaka yemelisin, çok faydalı.
Yemeğin tuzu az; çünkü sana dokunuyor, biliyorsun, sakın tuz atma.
Faturaları yatırdın mı?
Erken uyu, ne oturuyorsun ki, sabah işe gideceksin...
Yukarıdaki cümleleri sizce kim kime söylemiş olabilir? Anne çocuğuna-kadın-kocasına- koca karısana? İlk akla gelen anne çocuğuna söylemiş olabilir. Fakat bu cümleleri kadınlar sadece çocuklarına değil; kocalarına da sürekli kullanıyorlar. Bu cümlelerin erkek üzerinde etkisi nedir? Karı koca ilişkisini nasıl etkiler?
Anneler günü münasebeti ile geçen haftadan beri anneliğin kıymeti üzerine konuşuluyor, yazılıp, çiziliyor. Annelik kadında kuvvetli bir yaratılış kodlamasıdır. Annelik; sevmek, beslemek, büyütmek, korumak, terbiye etmek...gibi pek çok güzel hasletleri barındırır. Kadının anne olması için illa çocuk doğurması gerekmez; kız çocuklarında bile görürsünüz annelik hallerini. Oyunları hep evcilik üzerine kurulur, oyuncak bebeklere annelik ederler.
Annelik güzeldir çocuğunuza yaptığınızda. Fakat biz kadınlar kendimizi anneliğe öyle bir kaptırıyoruz ki sevdiklerimize annelik yapmaya çalışıyoruz. En çok da eşlerimize.
Kadın erkeğe hem eş, hem anne olamaz. Hiçbir erkek kendine annelik eden bir eşi, sevgili gibi göremez.
Kadın bu annelik rolünü genellikle iki şekilde yapıyor. Ya fazlaca anaç bir tavırla yapıyor: Erkeği üzüntülerden ve hastalıklardan korumak için sürekli ilgilenerek, "aman bir emri olursa" diye etrafında pervane olarak ya da onun alması gereken sorumlulukları alarak. Fakat bu üçü de evliliği olumsuz etkiliyor. Bir kadının kocasına hizmet etmesi güzeldir, sevaptır fakat dozunda ve ayarında. Kadın kendine de naz payı bırakmalı.
Kadın eşinin nelerden memnun olup nelerden memnun olmadığını gözlemlemeli onu memnun etmek istiyorsa. Yoksa annesinden gördüğünden ya da kendi kafasında oturttuğu doğrulardan yola çıkarak davranırsa hayal kırıklığına uğrayabilir. Mesela erkek kendi sağlığına dikkat etmiyorsa, kadının erkeği zorlaması tatsızlığa yol açar. Hiç bir yiyecek stres kadar insana zarar vermez. Kocayı koruyayım derken, sinirlerini bozup sağlığının bozulmasına sebep olunuyorsa yanlış yolda olma ihtimali yüksektir, yolu değiştirmek gerekir.
Her şeyin fazlası zarardır. Erkeğe hizmet edeceğim diye bunu erkeğin başında pişerek yapmamak gerek. Nefes almasına izin vererek ve onun isteklerini de dikkate alarak davranmak gerek. Erkek kendisi için saçını süpürge edecek bir kadın değil, kendisi için süslenip saçını savuracak bir kadın görmek ister. Bu yüzden kadın; yemek ve ev işlerini abartmamalı, dinlenmeye ve kendine bakmaya zaman ayırmalı. Erkeklerin çoğu akşam çok iş yapmış yorgun ve asık yüzlü bir kadın görmektense; az iş yapmış fakat güler yüzlü bir kadın görmeyi tercih eder.
Bazı kadınlar da kocasına annelik etmeyi onu terbiye etmeye çalışarak ya da hükmederek yapmaya çalışır. O zaman kadın kocasına annelik ederken sözü dinlenmediğinde aynen çocuklarına yaptığı gibi; asık yüz, emredici ya da küçümseyici bir ses tonu kullanmaya başlar, sözü daha etkili olsun diye.
Oysa kim olursa olsun, karşımızdakine küçümseyici ses tonuyla sürekli olarak neyi yapıp neyi yapmaması gerektiğini söylüyorsak, aramıza buz duvarları örüyoruz demektir.
Kadının kocasına "ne kalın kafalısın, hâlâ öğrenmedin mi, elli kez söyledim?" anlamına gelecek şekilde sürekli bir şeyler hatırlatması, yanlış yaptığında küçümseyici bakış fırlatması, erkek üzerinde pek iyi etki bırakmaz.
Bir dergide okumuştum, bir araştırma sonucu: "Kadının yüzü asıldığında erkeğin aklına ilk annesi geliyormuş." Çünkü bütün çocukluğu ve gençliği boyunca ona kızan, yüzünü asan, terbiye etmeye çalışan kadın "annesidir." Asık yüz ve hesap soran kadın doğruca anneyi çağrıştırıyor. Kadın böyle bir annelik rolüne girdiğinde erkeğin gözünde bütün çekiciliğini kaybediyor, karısı isterse dünyanın en güzel kadını olsun.
Kadın kocasına annelik yapmaya çalıştığında, erkek de ergenlik dönemlerine dönebiliyor. Ya küsüyor ya da asi bir genç gibi davranarak bağırıp çağırıp, kırıp döküyor. Kadının annelik yapması ne kadar yanlışsa erkeğin de kadının yanlışı karşısında ergenlik tavırlarına girmesi de bir o kadar yanlış. Kadının hatalı davranışları karşısında erkeğin evin kavvamı, idarecisi olarak daha olgun ve yapıcı davranması gerekir. Nasıl davranırsam karıma işin doğrusu güzellikle anlatabilirim diye düşünüp, çözüm üretmesi lazım.
Kadının hatası olduğunda erkeğin "Kötüsün işte, kötüsün; kötü kız, kötü kız, kötü olduğunu kabul et" tavırları içinde oğlan çocuğu gibi davranması evin idarecisine yakışmaz. İyi bir idareci şefkati ve otoriteyi birlikte kullanabilendir.
Kadınların en büyük şikayeti: "Ben iyiysem, güler yüzlü isem, eşim iyi oluyor; ben kötüyse canım sıkkınsa eşim benden daha kötü oluyor." Kadına güler yüz yakışır, neşe yakışır; fakat sonuçta insan her daim aynı hal üzere olamaz. Canının sıkıldığı, keyifsiz olduğu günler olur. O zaman da erkeğin eşi ile ilgilenmesi, nazını çekmesi, idare etmesi gerekir. Evlilikte güzel bir iletişim çok önemli ve kadına da büyük bir pay düşüyor. Fakat erkek de pasif konumda değil elbette. O da iletişimde etkin olmaya çalışmalı.
Kadın kocasında hoşuna gitmeyen bir davranış gördüğünde, bunu annelik tavırlarına girmeden söylemeli; erkek de karısında hoşuna gitmeyen bir davranış olduğunda bunu hakaret ederek ya da küçümseyerek değil, sebep ve sonuçlarını izah ederek anlatmalı ve nasıl davranırsa daha çok hoşuna gideceğini söylemeli. İki taraf için de olumsuz bir şey olduğunda "sen böyle söylediğinde ben kendimi şöyle hissediyorum ve rahatsız oluyorum." şeklinde söylenirse ve güzel bir davranış olduğunda mutlaka takdir edilip "böyle yapman çok hoşuma gidiyor, teşekkür ederim" şeklinde olursa iyi bir iletişimin kapısı açılır. Takdir ve teşekkür gönül kapılarının anahtarıdır; kilitleri açar, sevgiyi besler büyütür.