Dostluk bir oyundur
Okula başlayan Dilek, okulda öğretmenine soru sormak için izin ister ve şu soruyu sorar: Öğretmenim kaç sene oldu biz neden hala dosluk konusuna gelmeyip hep o konuyu atladık. Öğretmen: Senin aklın bu işlere ermez der. Aradan zaman geçer gün geçer Dilek öğretmenini birisine sorduğu o soruyu duyar:
Dostluk bile bana oyundur diyor bazen. Dilek bu soruyu duyar duymaz aklına kazınır. Aradan 1 gün geçer sabah okula gelen Dilek öğretmeninin masasında soluğu alır. Öğretmen telaşla sorar: Dilek ne oldu? Dilek'te o soruyu sorar: Öğretmenim dostluk ne demek. Öğretmen: Sen ne olduğunu düşünüyorsun.
Dilek : Dostluk bir oyundur
Taş Atana Gül
Bir zamanlar iki arkadaş çölde yolculuk yapıyorlardı. Yolun bir yerinde aralarında tartışma çıktı ve arkadaşlardan birisi diğerinin yüzüne tokat attı. Tokat yiyen arkadaşın canı yanmış. kalbi kırılmıştı; ama hiçbir şey demedi. sadece eğilip kuma şunları yazdı:
“Bugün en iyi arkadaşım yüzüme tokat attı.”
Yürümeye devam ettiler. Suları bitmek üzereydi. Neyse ki. sonunda bir vahaya ulaştılar. Doya doya su içtiler. mataralarını doldurdular. Sonra. suda yıkanmaya karar verdiler. Tokat yemiş olan arkadaş. suyun balçıklı kısmına takıldı. Git gide batıyordu. Ama arkadaşı hemen atılıp onu kurtardı. Suda boğulmanın eşiğinden kurtulan arkadaş. biraz ötedeki bir kayanın yanına gitti ve kayanın üzerine şu yazıyı kazıdı:
“Bugün en iyi arkadaşım hayatımı kurtardı.”
Diğeri sordu:
Senin canını yaktıktan sonra kumun üstüne yazmıştın. şimdi ise bir kayanın üstüne yazıyorsun. neden?”
Arkadaşı ona şöyle cevap verdi:
“Birisi bizi incittiğinde, bunu kumun üstüne yazmalıyız. Ta ki affedicilik rüzgarları onu kolayca silebilsin. Fakat. birisi bize iyilik yaptığında onu kayanın üstüne nakşetmeliyiz ki. Ne öfke ne intikam rüzgarları onu oradan silemesin.
Gerçek Dost
Babanın biri evladının arkadaşlık yaptığı kişilerin gerçek dost olmadığı sürekli oğluna söyler ama oğlu onu dinlemez ve karşı çıkar hayır baba onlar benim en iyi dostlarım der. Baba peki der o zaman onların gerçek dostun olup olmadığını test edelim der oğlu nasıl der baba git bizim koyunlardan birini kes ve parçala ve sonra parçalarını bi çuvala koy ve gel der. Oğlu gider babasının dediğini yapar ve getirir.
Sonra babası derki şimdi bu çuvali al ve o dostlarına götür ben birisini öldürdüm ve bu çuvala koydum diyerek yardım iste der oğlu ama baba der baba eğer gerçek dostun olup olmadığını görmek istiyorsan yap der. Oğlu gider dostlarından birisinin kapısını çalar ve ben birisini öldürdüm ve bu çuvala koydum saklamak için bana yardım et der ama dostu hayır git benden uzak dur başımı belaya sokma der ve kovar.
Sonra ikinci bir dostuna gider ama aynı yanıtı alır ve diğerleride aynı tepkiyi verince babasına gelir ve haklıymışsın baba onlar gerçek dostum değilmiş hiçbiri yardım etmek istemedi der. Babası sana söylemiştim der ve sonra derki şimdi felanca yere git felanca kişiyi bul ve benim selamımı söyle sonra aynı şeyi ondan iste der oğlu gider adamı bulur babasının selamını söyler ve amca ben birini öldürdüm ve bu çuvalın içine koydum der. Bana yardımcı olurmusunuz der adam gel bakalım diyerken kendi evinin arka bahçesine götürür ve orda bir çukur kazarak çuvalı çukara gömer sonra bütün bahçeye laleler eker ve arka bahçe tam lale bahçesi olur.
Oğlan gelir ve babasına olan biteni anlatır baba o adam bana yardım etti çuvalı arka bahçesine gömdü ve sonra tüm bahçeye laleler ekti der babası tamam şimdi yine git ve aynı adamı bul herkesin içinde olmadık hakareti yap ve birde tokat at demiş. Oğlu şaşırmış ama baba nasıl olur o bize yardım etti ama der babası sen dediğimi yap der ve oğlu gider adamı bulur ve herkesin içinde hakaret eder ve birde adama tokat atar. Adam gence şöyle bir bakar ve derki oğlum babana selam söyle ben bir tokata lale bahçesini bozacak adam değilim der.
Geleceğini biliyordum
Savaşın en kanlı günlerinden biri. Asker, en iyi arkadaşının az ileride kanlar içinde yere düştüğünü gördü.
İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar. Asker teğmene koştu ve:
– Teğmenim. Fırlayıp arkadaşımı alıp gelebilir miyim?..
Delirdin mi? der gibi baktı teğmen…
– Gitmeye değer mi?. Arkadaşın delik deşik olmuş. Büyük olasılıkla ölmüştür bile.. Kendi hayatini da tehlikeye atma sakın..
Asker ısrar etti ve teğmen “Peki ” dedi.. “Git o zaman..”
İnanılması güç bir mucize. Asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşa koşa
döndü. Birlikte siperin içine yuvarlandılar. Teğmen, kanlar içindeki askeri muayene etti.. Sonra onu sipere taşınan arkadaşına döndü:
– Sana değmez, hayatını tehlikeye atmana değmez, demiştim. Bu zaten ölmüş..
– Değdi teğmenim. dedi asker..
– Nasıl değdi? dedi teğmen. Bu adam ölmüş görmüyor musun?..
– Gene de değdi komutanım. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı..
Onun son sözlerini duymak, dünyaya bedeldi benim için..
Ve arkadaşının son sözlerini hıçkırarak tekrarladı:
– Jim!.. Geleceğini biliyordum!.. demişti arkadaşı…
Geleceğini biliyordum