Bir halk hikâyesidir. Hikâyenin kahramanlarından Kerem, hak âşıkı bir derviş olarak takdim edilir. Onun şiirleriyle süslenen bu hikâye, ağızdan ağza halk arasında yüzyıllar boyu söylenip yaşamıştır. Folklorumuzun en lirik, en güzel örneklerindedir.
Kerem ile Aslı hikâyesi, halk arasında önce el yazması kopyalarından okunmuş, daha sonraları taş baskısı ile çeşitli kitaplar halinde basılıp yayınlanmıştır.
Hikâyenin, kökünü tasavvuftan alan bir de felsefesi vardır: Kaderde ne yazılıysa o olur. İnsan ne kadar çabalasa kaderini değiştiremez. Gerçek güzellik ancak Tanrı’dadır ve insan sevdiğine bu dünyada ulaşamaz. Esasen insanın sevdim zannettiği her şey, Tanrı’daki güzelliğin bu dünyada tecellisinden ibarettir.
Kerem İle Aslı Hikayesi
İSFAHAN şahlarından birinin hiç çocuğu olmuyordu. Hazine nâzırı vazifesini gören keşişin de çocuğu olmamaktaydı. Nihayet, epey duadan ve adaktan sonra şahın bir oğlu, keşişin de bir kızı dünyaya geldi. Oğlana Ahmet Mirza, kıza da Kara Sultan adı kondu. Babalarının niyeti büyüdüklerinde çocukları birbirleriyle evlendirmekti. Ancak keşiş sonradan bu karardan caydı ve İsfahan’dan üç gün ötede Zengi köyüne çekilerek şahın hizmetinden ayrıldı. Aradan yıllar geçti, iki genç de büyüdüler. Bir gün en yakın arkadaşı Sofu, Ahmet Mirzâ’yı ava götürdü. Av dönüşü, şahininin bir bahçeye indirdiği avını almak için oraya giren Ahmet Mirza gergef işleyen bir kız gördü ve görür görmez ona vuruldu. Konuştular, ilk işleri adlarını değiştirmek oldu. Ahmet Mirza Kerem ismini, Kara Sultan da Aslı Han adını aldılar.
Bu olay üzerine Kerem, yemeden, içmeden kesildi. Bir kocakarı oğlanın sırrını öğrenip babasına bildirdi. Babası da keşişten kızı istedi. Din ayrılığından dolayı bu işe yanaşmayan keşiş, şahtan mühlet istedi ve kızı alıp kaçtı. Bunu öğrenen Kerem de Sofu kardeşi alıp onların peşlerine düştü. Her uğradıkları yerde atlarını bağlayıp kahveye giriyorlar, keşiş hakkında bilgi alıp yeniden yollara düşüyorlardı. Hikâyenin sonrası hemen hemen bir kovalamacadan ibaretti. Zengi, Hoy, Genç, Revan, Gürcistan, Kars, Oltu gibi birçok yerleri dolaştılar. Başlarına birçok macera geldi. Nihayet Kayseri de izlerini buldular. Keşiş, zindancıbaşılık ediyor, kızın anası ise diş çekiyordu.
Kerem dişini çektirmek bahanesiyle kızla temas etti. Aslı onu görünce boynuna sarılıp Müslüman oldu. Fakat keşişin müracaatı üzerine evde geceleyin pusu kuran beyin adamları, Kerem’le Sofu gelince onları yakalayıp hapse attılar. Beyin Hasene Hanım adında akıllı bir kızkardeşi vardı. İşi halletmeyi üzerine aldı. Kırk kızı süsleyip gül bahçesine saldı. Aslı Han’ı da aralarına karıştırdı. Kerem’i bahçeye getirdiler. Aslı bahçeye girer girmez Kerem gözlerini ona dikti. Öbür güzelleri görmedi bile. Ama, keşiş gene kızını kaçırdı. Kerem ile Sofu onları Halep’te buldular, Halep Paşası araya girince keşiş düğüne razı olmuş gibi göründü. Aslı Han’a sihirli bir düğün elbisesi yaptı ki, düğün gecesi Kerem düğmelerini çözüp eteğe geldikçe yukarıdan gene iliklenirdi. Tan ağarırken Kerem öyle ateşli bir hale geldiki ağzından alev çıktı. Yandı, kül oldu. Aslı kızgın küllerini toplarken süpürge ettiği saçları tutuştu, o da yandı.