Kıskançlığın temel özellikleri şunlardır:
1-) Kıskançlığın kökeni “kaybetme korkusu”dur. Kişi, sahiplendiği bir “değeri” kaybedeceği hissine kapıldığında davranışları anormalleşir. Kimi zaman ortamı terörize edip bağırır çağırır, kendine ya da başkalarına zarar verir. Kimi zaman da tam tersi içe kapanır, küser, çekilir bir kenara sessizleşir. Ortaya konulan anormal davranışların amacı, kaybı önlemektir.
2-) Kıskançlık “aklın” değil, “duygunun” ürünüdür. Çözüm “mantıkta” değil, “duyguda” gizlidir. Akıl ikna edildikçe değil, kişi kendini güvende hissettikçe kıskançlık azalır.
3-) Kıskançlık her insanda var olan “pasif duygudur”, uyarıldığında aktifleşir.
Bu bilgilerden yola çıkılarak kardeş kıskançlıklarının çözümünde şu üç sorunun cevabı aranmalıdır:
-Hangi davranış kıskançlığı uyandırdı?
-Neyi kaybetme korkusu yaşıyor?
-Yeniden güven için ne yapılmalı?
Bir örnek verelim:
4 yaşındaki kızlarının yeni doğan kardeşini aşırı kıskandığı için yardım almaya gelmişti bir anne baba. Zaten doğumdan önce böylesi bir şeyin başlarına geleceğini düşündükleri için oldukça kaygılılarmış. Ve korktukları başlarına gelmiş. Kıskançlık göstermesin diye kardeşinin ona bir oyuncak getirdiğini söylemişler ama ne çare. Daha ilk gün, anormallikler başlamış kızlarında. Vurup kaçmalar… Yılışık davranışlar ve sonunda “istemiyorum ben onu” diyerek ortalığı velveleye vermeler…
Bu aile ile görüşürken, yukarıdaki üç sorunun cevabını aradık…
1-) Hangi davranış kıskançlığı uyarmıştı? Doğum öncesinde anne baba sürekli konuşarak aslında kaygı uyandırmışlardı kızlarında… Çocuk, ikna edici konuşmaların ne anlama geldiğini tam anlamlandıramamış ve fakat anormal bir şeyler olacağını sezinlemişti. Kardeşi dünyaya geldiğinde ise anne babasının hastaneden bir hediye ile dönmesi ve kızlarına “bak kardeşin sana bu hediyeyi aldı” demesi kıskançlığı pekiştirmişti. Zira 4 yaşındaki bir çocuk, henüz ayağa kalkamayacak kadar hareketleri kısıtlı olan bir bebeğin kendisine hediye alamayacağını iyi bilir. Ebeveynin söylediği bu “yalan” çocuğun kaygısını artırmıştı. İlerleyen günlerde annesinin sürekli bebekle meşgul olması, çocuğun kaygılarını haklı çıkarmıştı; anne sevgisi yön değiştiriyordu…
2-) Çocuk neyi kaybetme korkusu yaşıyordu? Cevabı basitti; anne kaybı.. İlgi ve sevgi kaybı… Bu kaybı önlemek için çocuk “istemiyorum ben bunu” diyerek ortamı terörize ediyordu.
3-) Yeniden güven kazanabilmesi için anne babanın atması gereken üç adım vardı:
a- Ebeveyn geçmiş yanlışlarını “itiraf edip” çocuktan özür dilemeliydi. Bunun için; bebeğin kendisine “hediye gönderdi” yalanını düzeltmek, doğum öncesi aşırı ilginin ve ikna edici konuşmaların neden yapıldığını izah etmek, kendilerinin kaygılı olduğu için bu konuşmaları yaptıklarını anlatmak gerekiyordu.
b- Çocuğun doğum öncesi “statüsünü korumak”. Kardeşi dünyaya gelmeden önce anne baba ile birlikte yaşarken şimdi kardeşi ile birlikte anılıyor olması çocuk için bir statü kaybıydı. Doğum öncesi düzenin devam etmesi için, çocuğun anne baba ile birlikteliği devam etmeli ve kardeşe bu üç kişi birlikte bakım vermeliydi…
c- Çocuğun güven duygusu kazanabilmesi için ebeveynin bütün “suni” davranışlardan sıyrılıp “doğal” olmaya gayret etmeleri gerekirdi… Ne kardeşini gizli emzirmek ne de o yokken sevmek doğaldı… Çocuğun, kardeşinin sevilmesinden de keyif alabilmesi için, sevgilerin açıklıkla sergilenmesi gerekirdi…
Haftaya kardeş kıskançlığını farklı örneklerle analiz etmeye devam edeceğiz...