Kabahat samur kürk olsa kimse sırtına almaz: Hiç kimse suçlu olduğunu kabul etmek istemez.
Kaçan balık büyük olur: Elden kaçırılan fırsat gözde büyütülür.
Kaçanı kovmazlar, yıkılanı vurmazlar: Kaçan bir düşmanı kovalayıp ezmeye çalışmak mertliğe yakışmaz, âciz olduğunu göstereni de vurmak insanlık değildir.
Kaçanın anası ağlamamış: Tehlikeden kaçan kazançlı çıkmış.
Kader olmayınca kadir bilinmez: Kişi talihsiz ise ne kadar iyi insan olursa olsun, değeri bilinmez.
Kadı anlatışa göre fetva verir: Haksız kişi, olayı kendisini haklı gibi göstererek anlatırsa dinleyen ona hak verir.
Kadı kızında bile kusur olur: Üzerinde durulmaya değmeyecek kadar küçük bir kusurdur.
Kadının fendi, erkeği yendi: Kadınlar kurnazlıkta erkeklerden üstündürler.
Kalaylı bakır küflenmez: Temizliğini herkesin bildiği kişi ve iş lekelenemez.
Kalbin yolu mideden geçer: Bir kimsenin sevgisi kazanılmak istendiğinde ona güzel yiyecekler ikram edilmelidir.
Kalın incelene kadar ince süzülür: Bir hastalık, bir sıkıntı karşısında güçlü gücünden bir parçasını yitirerek zayıflar ama zayıf olan, ölecek duruma gelir.
Kalıp kıyafetle adam adam olmaz: Gösterişli bir vücut, iyi bir giyim kuşam, kişiye insanlık değeri kazandırmaz.
Kalp kalbe karşıdır: Sevgi karşılıklıdır.
Kalp kazanır, kaltaban gönenir: İş becerme yeteneği bulunmayan kişi, düzenbazın kendisine yutturduğu şeyi kazanç sanır. (kalp: Gösterişli ama işe yaramaz kişi. kaltaban: Düzenci. gönenmek: Mutlu olmak.)
Kalpten kalbe yol vardır: Sevgi karşılıklıdır.
Kanaat gibi devlet olmaz: Elindekiyle yetinmesini bilen kişi yokluk nedir bilmez.
Kanatsız kuş uçmaz: Gereken koşullarla donanıp güçlenmeyen kişi amacına ulaşamaz.
Kanı kanla yumazlar, kanı suyla yurlar: Kötülük, kötülük yapılarak düzeltilmez ancak iyilik yapılarak ortadan kaldırılır. (yumak: Yıkamak)
Kanlı gömlek gizlenmez: Bazı kötü şeylerin gizlenmesi mümkün değildir.
Kâr, zararın kardeşidir (ortağıdır): Ticarette sadece kâr etmek düşünülmez, zarar da edilebilir.
Kar ne kadar çok yağsa yaza kalmaz: Elverişli bir ortamda çoğalan şeyler, ortam elverişliliğini yitirince yok olur.
Kar susuzluk kandırmaz: Gerçek gereksinimler, avutucu, oyalayıcı şeylerle karşılanmaz.
Kara gün kararıp kalmaz: İnsanın sıkıntılı zamanı sürüp gitmez, arkasından iyi günler de gelir.
Kara haber tez duyulur: Ölüm gibi kötü haber çabuk yayılır.
Kara yaslanma kar erir, ere yaslanma er ölür: İnsan başkalarından gelecek olan desteğe çok güvenmemelidir.
Karaman’ın koyunu sonra çıkar oyunu: Bir şeye tam güvenmeyip ileride ne olacağı konusunda bilgi sahibi olunamadığı durumlarda kullanılan bir söz.
Karaya sabun, deliye öğüt neylesin: Özü bozuk olan şey, düzeltme çabalarıyla iyi duruma getirilemez.
Kardeş kardeşi bıçaklamış, dönmüş yine kucaklamış: Kardeşler ne kadar geçimsiz olsalar da kötü bir durumda birbirlerine yardım ederler.
Kardeş kardeşin ne öldüğünü ister, ne onduğunu: Kardeş, kardeşe zarar gelmesini istemez ama onun kendisinden üstün durumda olmasını da kıskanır. (onmak: Daha iyi duruma gelmek)
Kardeşim olsun da kanlım olsun: Kendisine çok büyük kötülük de yapsa insan kardeşinden vazgeçemez.
Karga kekliği taklit edeyim derken kendi yürüyüşünü şaşırmış: Görgüsüz kişi, görgülü kişinin yaptığını yapmaya kalkışırsa beceremez, kendisinin doğal davranışını da yitirir, gülünç duruma düşer.
Karga mandayı babası hayrına bitlemez: Bir kimse başkasına hizmet ediyorsa bunda kendisinin de çıkarı vardır.
Karı koca bir sözle yakın, bir sözle uzaktır: Bir kadınla bir erkek, birbirlerine bağlandıklarını bildiren bir sözle karı koca olurlar, böyle bir bağın kalmadığını bildiren bir sözle de yabancı olurlar.
Karınca, zevali gelince kanatlanır: Kişi durumunun gereklerine aykırı taşkınlıklarda bulunursa artık düşecek demektir. (zeval: Yok olma.)
Karıncadan ibret al, yazdan kışı karşılar: Kişi çalışıp kazanabildiği zamanı boş geçirmemeli, çalışamayacağı günler için geçimini sağlayacak varlık edinmelidir.
Karpuz kabuğunu görmeden denize girme: Bir işi en uygun zamanı gelmeden yapma.
Kartala bir ok değmiş, yine kendi yeleğinden: Bir kimseye en büyük kötülüğü kendisine çok yakın olanlar yapar. (yelek: Kuş kanadının büyük tüyü)
Kasap et derdinde, koyun can derdinde: Bir kişi önemli bir kaybından dolayı çırpınıp kıvranırken başka bir kişi bu durumdan ne kadar çok yararlanabileceğini düşünür.
Kavurga karın doyurmaz: Gerçek gereksinimler, avutucu, oyalayıcı şeylerle karşılanmaz. (kavurga: Ateşte kavrulmuş mısır)
Kaya uçmazsa, dere dolmaz: Büyük gereksinimlerde çok fedakârlık yapmak gerekir.
Kaymağı seven mandayı yanında taşır: Sevdiği şeyden yoksun kalmak istemeyen kişi, onu sağlayacak araçları eli altında bulundurmalı ve bunun için gereken sıkıntılara katlanmalıdır.
Kaynayan kazan kapak tutmaz: İçten içe, gizlice gelişen olaylar veya duygular bir yerde patlak verir.
Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez: Büyük çıkarlar beklenen durumlarda küçük fedakârlıklar yapılmalıdır.
Kazan kaynamayan yerde maymun oynamaz: Hiçbir iş karşılıksız yapılmaz.
Kazanmayanın kazanı kaynamaz: Kazancı olmayan kişinin evinde yemek pişmez.
Kazma elin kuyusunu, kazarlar kuyunu: Sen başkasına kötülük yapma yolunu tutarsan başkası da sana kötülük yapma yolunu tutar.
Keçide de sakal var: Sakal, kişiye değer kazandırmaz.
Keçi geberse de kuyruğunu indirmez: İnatçı ölse de inadından vazgeçmez.
Keçi kurttan kurtulsa gergedan olur: Tehlikeler, zararlar olmasa her şey alabildiğine gelişir.
Keçi nereye çıkarsa oğlağı da oraya çıkar: Büyüklerin tuttuğu yol, küçüklere örnek olur.
Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur: Gözü doymayan hırslı insanlar küçük bir çıkar için bütün varlığını tehlikeye atar. (yar: Uçurum.)
Kedi yetişemediği (uzanamadığı) ciğere pis (murdar) dermiş: Kişi, elde edemediği şeyi istemiyormuş, beğenmiyormuş gibi görünür.
Kedinin boynuna ciğer asılmaz: Bir kimseye, kullanıp zarar vereceği, kendine mal edip ortadan kaldıracağı şey emanet edilmez.
Kedinin gideceği samanlığa kadar: Uygunsuz iş yapan kişi, ne kadar kaçarsa kaçsın, gideceği yer bellidir, kısa zamanda yakayı ele verir.
Kedinin kabahatini önüne koyarlar, öyle döverler: Cezalandırılan kimse suçunun ne olduğunu bilmelidir ki o suçu bir daha işlemesin.
Kedinin kanadı olsaydı, serçenin adı kalmazdı: Saldırganlar istediklerini yapabilecek durumda olsalardı, zayıfları kolaylıkla ortadan kaldırır, bol bol çıkarlarını sağlarlardı.
Kediyi sıkıştırırsan üstüne atılır: Senden çekinen, korkan kişi, çok sıkıştırırsan sana karşı gelir.
Kefen alacak adam yüzünden belli olur: Bir kimsenin herhangi bir eyleme girişeceği, o eyleme girişmesini zorunlu kılan durumlardan anlaşılır.
Kefenin cebi yok: Ölürken mal veya para götürülmez.
Kel başa şimşir tarak: Birçok gereksinimi varken gereksiz özenti ve gösterişle uğraşanlar için kullanılan bir söz.
Kel ilaç bilse kendi başına sürer: Kendi işini halledemeyen kişiden aynı durum için yardım alınamaz.
Kel ölür, sırma saçlı olur; kör ölür, badem gözlü olur: Bir kimse veya bir şey yok olduğunda değer kazanır.
Kel yanında kabak anılmaz: Bir kişinin yanında, uzaktan da olsa onun kusurunu hatırlatabilecek sözler söylemekten çekinilmelidir.
Kele köseden yardım olmaz: Kişi, kendisinin yardıma muhtaç olduğu konuda başkasına yardım edemez.
Kelin merhemi olsa başına sürer: Kendi işini halledemeyen kişiden aynı durum için yardım alınamaz.
Kelle sağ olsun da külah bulunur: Kişi yaşasın da elbet bir iş sahibi olur.
Kendi düşen ağlamaz: Kendi zararına kendisi neden olanın yakınmaya hakkı olmaz.
Keseye danış, pazarlığa sonra giriş: Ödeyecek paranız yoksa bir şey satın almaya girişmeyin.
Keskin sirke küpüne (kabına) zarar: Öfkeli, sert kimsenin zararı kendisinedir.
Kılıç kınını kesmez: Sert ve öfkeli kişi yanındakilere zarar vermez.
Kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan: Kişi arkadaşlık ettiği kimseden etkilenir.
Kırk gün taban eti, bir gün av eti: Avcılar bir av avlayabilmek için dağ demez, taş demez, günlerce taban teperler.
Kırlangıcın zararını biberciden sor: Kırlangıç, bibere çok düşkün olduğundan onun ne kadar zararlı bir yaratık olduğunu ancak biberci bilir.
Kısa günün kârı az olur: Kısa süre çalışılarak yapılan işten elde edilecek kazanç az olur.
Kısmet gökten zembille inmez: Çalışmayanın kısmeti olmaz.
Kısmet ise gelir Hint’ten, Yemen’den, kısmet değilse ne gelir elden: Tanrı bir şeyi size kısmet etmişse o mutlaka size gelir, kısmet etmemişse yapacak bir şey yoktur.
Kısmetinde ne varsa kaşığında o çıkar: Kişi ne kadar çabalarsa çabalasın alın yazısındaki şeye ulaşır.
Kısmetsiz köpek, sabaha karşı uyuyakalır: Kendisine kısmet verilmemiş olan yaratık, yararlanılacak şeyi elde etmek kolaylaştığı zaman, başka bir işle uğraştığı için bundan yoksun kalır.
Kısmetten fazlası olmaz: Kişi ne kadar çabalarsa çabalasın alın yazısındaki şeye ulaşır.
Kızım sana söylüyorum (dedim) gelinim sen anla (işit): 1. Doğrudan doğruya kendisine söylenemeyen düşünce ve uyarıların, o kimsenin çok yakınına söylendiğinde kullanılan bir söz. 2. Herhangi birine dolaylı olarak söylenecek uyarı söz konusu olduğunda kullanılan bir söz.
Kızını dövmeyen, dizini döver: Çocuğunu gerektiği gibi eğitmeyen, ileride çok pişman olur.
Kimin arabasına binerse onun türküsünü çağırır: Çıkar sağladığı kimsenin hoşuna gidecek biçimde davranan dönek ve dalkavuk kimseler için kullanılan bir söz.
Kimin ki bağı var, yüreğinde dağı var: Malı, mülkü veya evladı olanlar kaygı ve tasadan uzak olamazlar.
Kiminin parası, kiminin duası: Bir iş yapılırken veya yapıldıktan sonra kiminden para, kiminden dua alınabilir.
Kimse yoğurdum ekşi demez: Herkes sattığı malı, kendi işini, tutumunu ve davranışını över.
Kimseden kimseye hayır yok (gelmez): İnsan, yapacağı işte başkasının yardımına güvenirse hayal kırıklığına uğrar.
Kişi arkadaşından bellidir: Bir kimsenin nasıl bir kişi olduğunu öğrenmek isteyen, arkadaşının kimliğine bakmalıdır.
Kişi ektiğini biçer: Nasıl davranırsan öyle karşılık görürsün.
Kişi ne yaparsa kendine yapar: İyilik yapan iyilik, kötülük yapan kötülük bulur.
Koça boynuzu yük değil: Kişiye kendi işi ve yakınlarının sorumluluğu ağır gelmez.
Komşu boncuğunu çalan gece takınır: Hırsızlık malı, sahibinin göremeyeceği yer ve zamanda kullanılır.
Komşu ekmeği komşuya borçtur: Komşunuz size bir ikramda bulunur, bir şey armağan ederse siz de ona ikramda bulunmalı, armağan vermelisiniz.
Komşu komşunun külüne (tütününe) muhtaçtır: Komşular en küçük şey için bile birbirlerine muhtaçtırlar.
Komşuda pişer, bize de düşer: İnsanların, çevresindekilerin kazancından yararlanma umudunu anlatan bir söz.
Komşunun tavuğu, komşuya kaz görünür: Başka bir kimsenin malı bize olduğundan daha değerli görünür.
Korkak bezirgân ne kâr eder ne zarar (ziyan): İş yapmaya korkan tüccar, kendisini zarardan korur ancak kazanç da sağlayamaz.
Korkulu rüya (düş) görmektense uyanık yatmak evladır (yeğdir): Tehlikeli bir işe girişmektense o işin sağlayacağı kazançtan vazgeçmek daha iyidir.
Korkunun ecele faydası yoktur: Kişi korkmakla kendisine gelecek bir kötülüğü önleyemez.
Koyun can derdinde, kasap yağ derdinde: Bir kişi önemli bir kaybından dolayı çırpınıp kıvranırken başka bir kişi bu durumdan ne kadar çok yararlanabileceğini düşünür.
Koyun güden kurdu görür: Görevini yaparken gereken dikkati gösteren kişi, doğabilecek sorunları sezer.
Koyunu yüze yetir, el onu bine yetirir: Kimi insan, başkaları hakkında abartarak konuşmaya bayılır. (yetirmek: Ulaştırmak.)
Koyunun bulunmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler: İstenilen nitelikteki şey bulunamadığında onun daha düşük nitelikte olanına da razı olunur.
Köpek bile yal yediği kaba pislemez: Köpek bile yem yediği kaba saygılı davranırken insanın geçimini sağlayan yere, kendisine bu geçimi hazırlayan kimseye kötülük etmesi düşünülemez. (yal: Köpek yemeği)
Köpek ekmek veren (yediği) kapıyı tanır: Köpek bile kendisini besleyen yeri bilir, davranışlarıyla duygularını belli eder, insan da bundan ders almalı, gördüğü iyiliği unutmamalıdır.
Köpek sahibini ısırmaz: Kişi ne kadar aşağılık olursa olsun, kendini benimseyip koruyana kötülük etmez.
Köpek suya düşmeyince yüzmeyi öğrenmez: Kişi, bir tehlike karşısında her yerden umudu kesilip kendine güvenmekten başka çare kalmadığını anlamadıkça kurtuluş yolunu bulamaz.
Köpekle dalaşmaktan çalıyı dolaşmak yeğdir: Edepsiz kimse ile uğraşmamak için onun bulunduğu yerden uzaklaşmak gerekir.
Köpeksiz sürüye (köye) kurt girer (iner): Koruyucusuz kalan yere veya ülkeye düşman girer.
Kör satıcının kör alıcısı olur: Herkes dengiyle iş yapar.
Körle yatan şaşı kalkar: Değersiz, kötü kimselerle ilişki kuranlar kötü huylar edinirler.
Körler memleketinde şaşılar padişah olur: Hepsi bilgisiz olan bir çevrede azıcık bilgisi bulunan başa geçer.
Körler memleketinde tek gözlü kraldır: Hepsi bilgisiz olan bir çevrede azıcık bilgisi bulunan başa geçer.
Körün yanına varırsan, sen de bir gözünü kapa: Birtakım eksiklikleri bulunan bir kimsenin yanında ona eksikliğini sezdirip onu mutsuz edecek davranışlardan kaçınılmalıdır.
Kötü komşu insanı hacet (mal) sahibi eder: Kötü komşu kendisinden emanet olarak istenen şeyi vermez, emanet isteyen de gidip o şeyden satın alır.
Kötülük her kişinin kârı, iyilik er kişinin kârı: İyiliğe karşı iyiliği herkes yapabilir, önemli olan kötülüğe karşı iyilik yapabilmektir.
Kul hatasız olmaz: İnsan yanılmamak için ne kadar dikkat ederse etsin yine yanılır.
Kurt dumanlı havayı sever: Kötü niyetli kimselerin ortalıktaki karışıklıklardan yararlanırlar.
Kurt kocayınca köpeğin maskarası olur: Güç ve yeteneğini yitiren insan, basit ve kendini bilmezlerce aşağılanır.
Kurt komşusunu yemez: Bir kişi ne kadar kötü niyetli de olsa yakınlarına dokunmaz.
Kurt köyünü (tüyünü) değiştirir, huyunu değiştirmez: Kötü kimse yer yurt değiştirse de kötü huylarını değiştirmez.
Kurtla görüşürsen köpeği yanından ayırma: Saldırgan biriyle karşılaşacak olan kişi, kendisini koruyacak önlemler almalıdır.
Kurtla ortak olan tilkinin hissesi, ya tırnaktır ya bağırsak: Ortağı güçlü ve hileci olan kimse ortağının kendisine vereceği işe yaramaz paya razı olmak zorundadır.
Kurtlu baklanın kör alıcısı olur: İşe yaramaz da olsa her şeyin isteklisi bulunur.
Kuru gayret çarık eskitir: Bir iş rastgele bir çabayla değil amaca doğru planlı bir biçimde yürümekle başarılır.
Kuru laf karın doyurmaz: Boş sözlerle olumlu iş yapılamaz.
Kurunun yanında yaş da yanar: Beğenilmeyen tutumlarından dolayı cezalandırılan kişiler yanında suçsuzlar da suçlular gibi hırpalanırlar.
Kusursuz dost arayan dostsuz kalır: Kusursuz kişi olmadığından, kendisine kusursuz bir dost arayan kimse aradığını bulamaz, dostsuz kalır.
Kusursuz güzel olmaz: Her iyi şeyin hoşa gitmeyen bir yönü, her güzelin kusurlu bir tarafı vardır.
Kuş kanadına kira istemez: Kişi, kendi işi için zaten harcayacağı çabadan dolayı başkasından karşılık beklemez.
Kuş uçmaz, kervan geçmez: Kimsenin uğramadığı ıssız ve sapa yer.
Kuş vardır eti yenir, kuş vardır et yedirilir: Öyle kişiler vardır ki acımadan en ağır işte kullanılır, öyle kişiler de vardır ki iş gördürmek şöyle dursun onlara hizmet edilir.
Kuşa süt nasip olsa anasından olurdu: 1. Yaradılışı bir şeyden yararlanmasına elverişli olmayan kişi ne kadar çabalasa o şeyden yararlanamaz. 2. Kişi en yakınından sağlayamadığı faydayı başkasından hiç sağlayamaz.
Kuşkulu uyku evin bekçisidir: Ufak bir tıkırtıdan uyanacak kadar hafif uyuyan ve tetikte olan kimse evin bekçiliğini iyi yapıyor demektir.
Kuşu kuşla avlarlar: Elde edilmek istenen kimse, daha önce elde edilmiş kimse aracılığıyla tuzağa düşürülür.
Kuzguna yavrusu şahin (Anka, güzel) görünür: Herkesin kendi yarattığı şey çirkin de olsa gözüne güzel görünür.
Kürkü orak vaktinde, orağı kürk: Gereksinimler vaktinden önce ve ucuz olduğu zaman karşılanmalıdır.