Ödev cevabı kısaca;
Amel, insanın bu dünyada ahireti ilgilendiren konularda yapmış olduğu davranışlardır. Dünya ve ahirette ceza ve mükafat konusu olan bütün işler ameldir.Allahü tealanın yapın veya yapmayın diye emrettiği işlerle, yapılıp yapılmaması konusunda insanların iradesine bıraktığı işlerdir. Kur’an-ı Kerimde ve Hadis-i şeriflerde imandan sonra salih amelin değerinden bahsedilmektedir.
“Kim Rabbine kavuşmak isterse, salih amel işlesin ve Rabbine ibadet etmekte hiç ortak koşmasın.” (Kehf suresi: 110)
“Erkek ve kadından her kim mü’min (imanlı) olarak salih Amel işlerse, işte onlar Cennet’e girerler, orada hesapsız olarak rızıklandırılırlar.” (Mü’min suresi : 40)
İman ile amel arasındaki bağ nedir
Ehl-i sünnet bilginlerine göre amel, imanın parçası, rüknü ve olmazsa olmaz unsuru değildir. Bu sebeple bütün dinî esasları kalpten benimsemiş fakat çeşitli sebeplerle buyrukları yerine getirmemiş veya yasakları çiğnemiş olan kimse, işlediği günahı helâl saymadığı müddetçe mümin sayılır. Çünkü:
Amel imanın ayrılmaz parçası değildir
a) Kur'ân-ı Kerîm'de "İman edenler ve sâlih amel işleyenler..." diye başlayan pek çok âyet vardır (el-Bakara 2/277; Yûnus 10/9; Hûd 11/23). Bu âyetlerde iman edenlerle sâlih amel işleyenler ayrı ayrı zikredilmiştir. Eğer amel imanın bir parçası olsaydı, "iman edenler" denildikten sonra bir de "sâlih amel işleyenler" denmesine gerek olmazdı.
b) Bazı âyetlerde iman, amelin geçerli olabilmesi için şart kılınmıştır. Meselâ: "Her kim mümin olarak iyi işler yaparsa, artık o, ne zulümden ne de hakkının çiğnenmesinden korkar" (Tâhâ 20/112) buyurulmuştur. Eğer iman ile amel aynı şey veya amel imanın parçası olsaydı, o zaman ayrı ayrı zikredilmezdi ve iman, amelin geçerli olmasının şartı sayılmazdı.
c) Bazı âyetlerde de büyük günahın imanla birlikte bulunabileceği ifade edilmiştir. Bunlardan birinde: "Eğer müminlerden iki grup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin..." (el-Hucurât 49/9; ayrıca bk. el-Bakara 2/178; etTahrîm 66/8) denilmiş, büyük günah sayılan öldürme fiilini işleyerek ameli terkeden kişilerden "müminler" diye söz edilmiştir.
d) Peygamber Efendimiz döneminden itibaren büyük din bilginleri, kalbinde imanı bulunduğu ve bunu diliyle söylediği halde dinin emrettiği amelleri işlemeyen veya bazı yasakları çiğneyen kimseleri –yaptıklarını helâl ve meşrû görmedikleri sürece– mümin saymışlar, ancak bu kimselerin günahkâr mümin olduklarını ifade etmişlerdir. Bu, Ehl-i sünnet âlimlerinin ortak görüşüdür.