İnsanın, sâdece insanın değil, tüm mükevvenâtın yaradılışının ana gâyesi; Allâh’a kulluktur=Allâh’a ibâdettir. Kimi isteyerek, kimi istemeyerek, bâzısı severek, bâzısı zorla, ama mutlaka Allâh’a kulluk=ibâdet etmektedir. İnsanların ve cinlerin yaratılış gâyesi ibâdettir. Atomdan yıldıza, zerreden kürreye kadar her şey Allâh’a hamd, tesbih ve senâ ile ibâdet etmektedir.
İbâdeti, dar anlamıyla sâdece belirli şekillere uyma ve bir takım merâsimleri yerine getirme olarak görmenin anlamı yoktur. Şu husus son derece önemlidir: Allah’dan başka bağlanılan her şey mâbud, Allah’dan başkasına her nev’î bağlanma da ibâdettir.
Âyet-i celîlede şöyle buyrulur:
“Ben, cinleri ve insanları, ancak bana ibâdet etsinler diye yarattım.” (Zâriyât,51/56)
Hayatın yaratılış hikmeti:
Tecelli-i Ehadiyete, cilve-i Samediyete âyineliktir. Yani bütün âleme tecelli eden esmanın nokta-i mihrakıyesi hükmünde bir câmiiyetle Zât-ı Ehad-i Samed'e âyineliktir.
Hayatın, özellikle insan hayatının saadet içindeki kemali ise: Allah’ın o en güzel ve en nurlu olan isim ve sıfatlarının nurlarını, tecellilerini hissedip sevmektir. Şuurlu bir varlık olarak ona şevk göstermektir. Onun muhabbetiyle kendinden geçmektir. Şems-i ezelinin isim ve sıfatlarının tecellilerinin ve nurlarının yansımalarını kalbin göz bebeğine yerleştirmektir. (bk. Sözler, s. 129)
Hayatımızın gayesi nedir
Ayetin ifadesi ile "insanların ve cinlerin yaratılış gayesi ubudiyet ve kulluktur."(Zariyat, 51/56) Dünya hayatının süs ve cazibesine kapılıp, ahireti ve kulluğu unutmak değildir. Allah insanı ahiret hayatı ve kulluk için yarattığı için, insanı da bu gayeye münasip cihaz ve duygular ile donatmıştır.