Öfke duygusu, genellikle bireylerin kendi benliklerine ya da kendileri için önemli olan kişi ve değerlere yönelik bir saldırı algılaması durumunda ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, bireyler arzu ettikleri hedeflere ulaşma konusunda keyfi engellemelerle karşılaştıkları zaman yoğun bir öfke hissedebilmektedir. Yakın ilişkilerde çatışmalar, bir tarafın kendi isteklerinin diğeri tarafından engellendiğini algılamasıyla başlayan bir süreç olarak değerlendirilmektedir. Dolayısıyla, romantik ilişkilerde yaşanan çatışmalarda öfke duygusunun çeşitli düzeylerde ortaya çıkması beklenebilecek bir durumdur.
Çatışma, evlilik sisteminde stres kaynağı olarak ele alınabilir. Stres gibi, çatışma da ne iyi ne de kötüdür. Daha çok, çatışmanın devam eden yakın ilişkiyi nasıl etkilediği, onun nasıl yönetildiğine bağlıdır. Evlilik ve/veya ilişkiler en yakın ilişkiler olması sebebiyle, çatışma için azami potansiyeli taşır. Çatışmalarına önem vermeyi öğrenebilen çiftler, çatışmalarını, yakınlıklarının gelişmesini olası kılan iletişim becerilerini geliştirmekte kullanabilirler.
Öfkemizi genelde nasıl ifade ediyoruz ?
Görünen o ki, yakın ilişkilerde deneyimlenen öfke duygusunun dört temel biçimde ifade edildiğini görüyoruz. Öfke; olumlu/bütünleyici ifade, yaygın saldırganlık, edilgen saldırganlık ya da kaçınmacı davranış biçimlerinde ifade edilebilmektedir.
1-) Olumlu/Bütünleyici ifade : Bu ifade biçimini kullanan bireyler öfkelerini eşlerine aktarırken doğrudan ve yapıcı bir şekilde davranmaktadır. Ayrıca bu ifade biçimi girişken, empatik, birleştirici ve yakınlaştırıcı öğeleri içermektedir. Örneğin, öfkelerini bu yolla ifade eden bireyler tartışma hakkındaki düşünce ve duygularını samimi ve dürüst bir şekilde açıklamaktadır. Kendi duygu ve düşüncelerini açarken de eşlerinin duygu, düşünce ve ihtiyaçlarına da özen göstermekte ve suçlayıcı davranmaktan kaçınmaktadırlar. Bu şekilde eşlerin her ikisinin de kaygı ve ihtiyaçları ele alınmaktadır. Dolayısıyla, eşler ortak bir amaç çerçevesinde hareket edebilmektedir.
Bu ifade biçiminin bazı örnekleri; olayı bir de eşin bakış açısıyla dinlemek, problemleri eşle birlikte tartışmak, adil olmaya çalışmak, duyguları eşe samimi bir şekilde aktarmak ve problemleri çözmeye çalışmaktır.
2-) Yaygın Saldırganlık : Yaygın saldırganlık, öfkenin eşe doğrudan ve yıkıcı bir şekilde aktarılmasıdır. Bireyler öfkelerini ifade ederken kırıcı, tehditkâr ve kavgacıdır. Ayrıca, eşin haklarına yönelik saygı da oldukça düşüktür.
Bu ifade biçiminin bazı örnekleri; eşe baskı yapmak, eşi tehdit etmek, istismarcı bir dil kullanmak, eşin gözünü korkutmaya çalışmak, çevredeki nesneleri kırmak, eşe bağırmak veya bir şeyler fırlatmak, kendi haklılığını eşe zorla kabul ettirmeye çalışmaktır. Bu tepkiler çifti boşanmaya götüren girişimlerdir ve çözüme de götürmez. Evlilik terapisti yardımı bu süreçte kesinlikle düşünülmelidir.
3-) Edilgen Saldırganlık : Edilgen saldırganlık, öfkenin eşe dolaylı ve yıkıcı bir biçimde aktarılmasıdır. Bu ifade biçiminde birey eşine doğrudan ve açık bir biçimde tehditte bulunmamaktadır. Bunun yerine, onu dolaylı ve örtük bir şekilde tehdit etmekte ve öfkeli olduğunu ima etmektedir. Bu ifade biçimi genellikle öfke ve hayal kırıklığının çok yoğun bir şekilde hissedildiği ama doğrudan ifade edilmesinin mümkün ya da uygun olmadığı durumlarda tercih edilmektedir.
Ortamı gergin bir biçimde terk etmek, eşi iğnelemek ya da ona soğuk ve rahatsız edici bir şekilde bakmak, eşi görmezden gelmek ve ona soğuk davranmak, eşe daha mesafeli davranmak, kızgın bir yüz ifadesi sergilemek bu ifade biçimine verilebilecek bazı örneklerdir.
4-) Kaçınmacı Davranış : Bu ifade biçimi, öfkenin eşe inkar ederek ve erteleyerek aktarılmasıdır. Bireyler kendi öfkelerini yok saymakta ve hiçbir şey olmamış gibi davranmaktadır. Ayrıca, kendi güçlü duygularıyla ya da eşiyle yaşayabileceği daha büyük çatışmalarla yüzleşmemek için çekingen davranabilmekte ve kendi duygularını saklayabilmektedir. Bireylerin bu davranışları ilişkilerini doğrudan tehdit etmemektedir. Ancak kaçınmacı davranışlar nedeniyle öfkeye neden olan problemin çözülmesi gecikmektedir ve ilişki uzun vadede zarar görebilmektedir.
Problemleri kendi içerisinde halletmeye çalışmak, öfkeli olduğunu inkar etmek, öfkeli olduğu halde eşine öfkeli olmadığını söylemek, çatışmalardan kaçınmak, konuyu kapatmaya çalışmak bu ifade biçiminin çeşitli örnekleri olabilir.
Çiftin ilişkisi işlevsel olmamaya başladığında öfke, olumlu duyguları, iletişimi, görev tamamlamayı etkiler, çift yalıtılmış ve sessiz hale gelebilir veya kişilerden biri diğerine hükmeder. Burada da görüldüğü gibi, ilişkisel etmenler öfke durumlarında verilen davranışsal tepkileri şekillendirebilmektedir.
Problemlerin ortaya çıkmasını sağlayan şey kırılganlığın olduğu ve tehdidin algılandığı bir ortamda bu ihtiyaçların ve isteklerin nasıl sahneye koyulduğudur.
Bu durumda çiftler, genel anlamda kırılgan birileri olarak değil, öfkeli, saldırgan, karşı tarafı tüketen duygusal hallere ve kendi kendini pekiştiren etkileşim döngülerine sağlanıp kalmış birileri olarak görülürler. Partnerler, duygusal deneyimleri değerlendirme, organize etme ve düzenleme konusunda bazı davranış tarzlarına saplanıp kalırlar. Deneyimleri göz önünde tutulduğunda bir kişinin eşiyle duygusal süreçlerini ve etkileşimlerini kısıtlamasının mantıklı ve geçerli nedenleri vardır. Yıkıcı ve irrasyonel tepkilerinin arkasındaki "gizli mantığı" anlamak gerekir.
İlişkiniz de ilk yapmanız gereken bu mantığı anlamaya çalışmaktır. Eğer bunu tek başınıza yapamıyorsanız. Evlilik terapisti İstanbul da önemli bir seçenektir. İlişkilerde basit bir sebep veya etki yoktur. Düz yollarda yoktur. Sadece eşlerin beraber yarattıkları döngüler vardır. Birbirimizi bağlanma ve bağlantısızlığın döngülerine sokarız. Bu döngüye girdiğimizde de partnerimizin gördüğü öfkeli ve saldırgan birisidir. Bu da çözüme götürmez daha da birbirimizi acıtmamıza neden olur. Eğer onu dinleyip rehber olarak kullanabilirsek, duygu bize tam olarak neye ihtiyacımız olduğunu söyler.
Sevgiyle kalın.