İki cenahında karşıt olduğu sultan

Hasan TÜLÜCEOĞLU

Başlıktaki sultan ifadesiyle elbette Sultan İkinci Abdülhamit’i kastediyoruz. İki cenahtan birincisi lale devriyle başlayan batılılaşma sürecinde bugünkü ifadeyle ‘radikal batılılaşmacılar’ diyebileceğimiz bazı Osmanlı aydın kesimidir.

Batı karşısında meşhur tarihi üstünlüğünü kaybetmiş Osmanlı devlet yönetimi bütün yönleriyle batılaşmadan başka çare olmadığını doğru olarak fark etmiş ve en kapsamlı batılılaşma faaliyeti de bilinçli ve planlı olarak Üçüncü Selim’le başlatılmıştı.

Ancak din tabanlı tarihi toplum dokusu, sosyolojik olarak verdiği karşıt tepkilerle batılılaşma hareketlerine aksülamel göstermiştir. Bunun sonucu çıkan toplumsal isyanlarla batılılaşma girişimleri hep akamete uğramıştır. Ama Osmanlı devletinin batı karşısında kendini bulabilmesi için batılılaşmadan başka çaresi de yoktur. Jön Türkler devamında yeni Osmanlılar olarak kendilerini ifade eden bazı aydın kesim toplumun sosyolojik olgusuna rağmen batılılaşma faaliyetlerinin öncelikle yönetim şeklinden başlayarak hızla devam ettirilmesini radikalje istemişler ve bu yolda basın yayın yolunu kullanarak etkin çalışmışlardır.

Aslında batılılaşma yolunda Sultan Abdülhamit’le aynı fikirdedirler. Sultan önceki devlet tecrübesinden hareketle toplumun sosyolojik olgusunu kışkırtmadan batılılaşmayı devam ettirme kararındadır. Bunun içinde meşrutiyetin ilanı için ilk meclisin açılışında yaptığı konuşmada batılılaşma iradesini açıklamış; ancak bunların(batılılaşma faaliyetleri) öncekiler gibi akamete uğramaması adına bir sure meclisi lağvetmiştir. Bütün gücü ve komtrolü kendi elinde tutarak ‘Osmanlı batılılaşma devlet iradesini’ gerçekleştirmek istemiştir.

Kabul edilmese de Sultan Abdülhamit otuz yıllık süreçte Osmanlı toplumunu ciddi olarak batılılaştırmış, batı kaynaklı bir çok imkan güzellik ve uygulamaları ülkeye getirmiştir. O günün ulaşım teknolojisi olan raylı sistemi, ilerisinde telgrafı, batılı posta sistemini, sanayileşme olarak bazı fabrikaları, bizce en önemlisi olan batılı eğitim sistemini Osmanlıya getirip Anadolu’ya yayan Sultan İkinci Abdülhamit olmuştur.

Heyecanlı ve radikal batıcı Jön Türkler, devlet yönetiminin değiştirilmesiyle her şeyin gül-gülistan olacağı zannıyla tam aksine meclisi kapatan Sultan’a fazlasıyla aksülamel göstermişlerdir. İşin gerçeği Sultan onlardan daha çok batılılaşmacıydı. O gün bunu gerçekleştirmenin sert yolu kontrolü güçlü bir şekilde ele almaktı. Burada elbette baskıcı rejimi tasvip etmiyoruz. O günkü zihin karışıklığında Sultan’ın kendi açısından bir sure bu yöntemi uygulaması da gerekiyordu. Ancak biraz daha doğallığa bırakabilirdi. O gün bunu göremeyen Yeni Osmanlılar Sultan’a adeta savaş açmışlardı. Sonrasında yurt dışına kaçmak zorunda kalan Yeni Osmanlılardan bazıları sonradan Sultan’ın uygulamalarını görüp anlamış ve yurda dönüp devlet yönetiminde görev almışlardır. Yinede genel çoğunluğu Abdülhamit’in batılılaşmasını kesinlikle yeterli görmemişlerdir. Aslında Sultan, toplumun sosyal tabanını (toplumun dini ve örfi yapısını) gözeterek batılılaşma faaliyetlerini gerçekleştirmektedir.

Batılı eğitim sistemini bütün ülkeye yayıp öne çıkarırken geleneksel eğitimi de devam ettirmiştir. Muhtemelen jön Türklerin padişaha karşıt olmalarının en önemli sebeplerindendi bu.

İki cenahtan ikincisi bugünkü siyasal ifadeyle ‘siyasal İslamcılar’ diyebileceğimiz dindar İslamcı kesimdir. Bahsettiğimiz toplumun din tabanlı dokusundan gelen dindar diyebileceğimiz, Osmanlı okumuş kesiminin azınlığı olan bu kesim, batının üstünlüğü karşısında uzun bir süre bocalamışlar; ancak İslam dini nasslarından kesinlikle ödün vermemişlerdir. Dindar aydınların batı karşısında ulaştıkları en son yaklaşım, ‘batılılaşalım ancak batılılaşma adına batının ahlakını, yaşam felsefesini değil bilim ve tekniğini alalım’ hedefidir. Ogün Mehmet Akiflerin temsil ettiği bu kesimden etkin bir grup, sonraları batılılaşma hedeflerini Jön Türkler benzeri tepeden yaklaşımlarla siyasal yoldan çözme yoluna girmişlerdir. Bu cenahı bugün ‘siyasal islamcılar’ olarak isimlendiriyoruz.

Sultan Abdülhamit’in uyguladığı baskı rejimini dönemin dindar aydınları kesinlikle kabul etmemişler. Buna bağlı olarak Sultan’ın onlara bekledikleri ilgiyi göstermemesi de karşıt tavır almalarına neden olmuştur. Vardıkları son hedeflerine uymayan Sultan’ın pervasızca batılılaşma faaliyet yaklaşımını da kabullenmemeleri bu karşıtlığın sebeplerindendir. Burada eğitimdeki batılılaşmayı örnek verecek olursak, elbette Sultan geleneksel eğitim sistemini kaldırmamış, ancak batılı eğitim sistemini öne çıkarması ile toplumun tarihsel din dokusuna aykırı bu eğitim sisteminde bu dokuya uygun bir uygulamaya gitmemesi gibi sebeplerden dindar aydınlarda Sultan Abdülhamit’e karşıt bir tavır almışlardır.

Abdülhamit sonrasında bazı dindar aydınlar öncekilerin karşıtlığına zıt, Sultan’ı bir evliya konumuna getirmişlerdir.

Bugün hala yerli yerine koyup bir türlü tamamlayamadığımız batılaşma faaliyetlerinin doğru ivmeye girip yerli yerine oturarak tamamlanması Tanzimatla birlikte başlayan dönemde ve özellikle Sultan Abdülhamit döneminde düğümlenmektedir. Tanzimattan bu güne batılılaşma faaliyetlerimizi çözümlememiz, siyasal olarak yine bu dönemi doğru okumamızdan geçmektedir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan, isimsiz ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Eğitim Sistem yapılan yorumlardan sorumlu değildir.