İnsan, ibadetle Yüce Allah’ın emirlerini yerine getirir, ona olan sevgi ve saygısını gösterir. Dolayısıyla ibadet eden insan Yaradan’ıyla olan ilişkisini güçlendirir ve Rabb’inin emrini yerine getirmenin huzurunu duyar.
İbadetler, insanın imanının güçlenmesine katkıda bulunur. İnsanı ruhsal açıdan geliştirir ve yüceltir. İman eden ve imanının gereği olarak ibadetlerini yerine getiren insan, inancına bir anlam katar. Onu korumuş ve güçlendirmiş olur. İbadetlerini yerine getirerek iç dünyasında kendisiyle barışık, tutarlı bir kişi olarak yaşar.
İbadetler, insanın bedenen ve ruhen sağlıklı olmasına yardımcı olur. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de: “… Biliniz ki kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” buyurarak ibadetlerin insanı huzura kavuşturacağını ifade etmiştir.
İnsan bazı ibadetlerini zaman ve mekân gözeterek gerçekleştirir. Bu ibadetler, insana zamanı planlı bir şekilde kullanmayı öğretir. Örneğin beş vakit namaz kılan bir kişinin tüm günü planlı ve programlı olur. Zekât, hac, kurban ve sadaka ibadetlerini yerine getiren insan başkalarını düşünmeyi, diğerkâmlığı, darlıkta ve bollukta ihtiyaç sahiplerini gözetmeyi öğrenir, topluma karşı sorumluluk hissetme duygusunu kazanır. Dolayısıyla ibadetleri yerine getirenler, bu ibadetlerin kazandırdığı olumlu duygularla başkalarına yardım ederler ve çevrelerine örnek olurlar. Böylece toplumda iyilikler yaygınlaşır ve toplumsal huzur, dostluk ve kardeşlik duyguları güçlenir.
İnsan gün içerisinde çeşitli işlerle uğraşır, yolculuklar yapar ve başka insanlarla ilişkiler kurar. Bu durum insanın, hayatın akışı içerisinde yorgun düşmesine sebep olur. İbadetler, insanın günlük işlerine ara verip Rabb’ine yönelerek bedenini ve ruhunu dinlendirmesini sağlar. En önemli işleri arasında bile ibadete yönelen kişi Rabb’ine yakınlaşır ve Allah’a (c.c.) olan bağlılığını kuvvetlendirir.
İbadetler, insanın ahlakının güzelleşmesine katkı sağlar. Yüce Allah, “… Namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar…” buyurarak namazın, ahlakın güzelleşmesine katkısını anlatmıştır. İbadetlerin ahlakın güzelleşmesine katkı sağlamayacak şekilde yapılmasını Peygamber Efendimiz (s.a.v.) uygun görmemiştir. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) oruçla ilgili: “Kim yalan söylemeyi ya da yalanla iş görmeyi terk etmezse Allah’ın, o kimsenin yemesini ve içmesini terk etmesine ihtiyacı yoktur.”36 hadisi ibadet ve güzel ahlak ilişkisini açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
İbadetler insanın güzel ahlaklı olmasını, erdemli bir kişilik edinmesini amaçlar. Bu düzeye çıkan insanın kalbinde, bütün varlıklar için güzel duygular gelişir ve kişi, insanlık onuruna yakışmayan her türlü kötülükten uzaklaşır.
Düzenli bir şekilde devamlılığı olan ibadetler insanın maneviyatını yükseltir, iradesini güçlendirir. Böyle insanlar kötü duyguları kolaylıkla yenme alışkanlığı kazanmış olurlar.
Bilinçli olarak yapılan ibadetler kişiliğin gelişmesine katkıda bulunur. Örneğin zekât ve sadaka veren insanda cömertlik ve diğerkâmlık, oruç tutanda sabır ve fedakârlık, hacca giden insanda ise kardeşlik ve birlikte yaşama erdemleri gelişir.
İslam’da çok önemli bir yeri olan namaz, kötülüklerden alıkoyar, ruhu terbiye eder, güçlendirir ve insanı mutluluğa ulaştırır. Namaz, insanı cömert ve geniş gönüllü yapar. Nankörlükten ve huysuzluktan kurtarır. Namaz, insana temizlik alışkanlığı kazandırır.
Namaz kılan insan samimiyeti ve içtenliği öğrenir. Namaz sayesinde öğrenilen bu samimiyet, artık hayatın her alanına sirayet eder ve böylece Müslüman bütün hareket ve davranışlarında içten davranmaya başlar.
Oruç, insanın iradesini güçlendirir. İnsana kendini kontrol etme alışkanlığı kazandırarak dünyaya sadece maddi hazlar penceresinden değil, bunun ötesinde ruhi zevkler açısından da bakabilmeyi öğretir. Oruç aynı zamanda kişiye öfkeyi yenebilme ve sinirlere hâkim olma alışkanlığı kazandırır. Kişinin iffetini korumasına yardımcı olur. Oruç tutan kimse gün boyu açlığa ve susuzluğa katlanabildiğinden sabırlı olur. Güçlüklere katlanmaya ve meşakkatlere karşı tahammüle alışır. Böylece ihtiyaç sahibi kimselerin durumunu daha iyi anlar.
Zekât, Müslüman’ı malın esiri olmaktan kurtararak kişiyi bencillikten ve cimrilikten korur. Çünkü zekât veren kimse verdiği zekâtın fakirlerin en tabii hakkı olduğunu bilir