İslam’ın barış dini olduğunu en güzel şekilde kanıtlayan Rahmet Peygamberinin, adına yaraşır şekilde gösterdiği hoşgörü aslında bir beldeden ziyade gönüllerin fethini sağlamıştır. Gönüller İslam ile şereflendi. Bu güçlü, hoşgörülü ve merhametli İslam ordusu karşısında düşmanlar ve katı kalpler yumuşamıştır. Mekke huzura kavuştu.
Ey Kureyşliler!
Allâh, sizden câhiliyet gurûrunu, babalarla, soylarla (övünüp) kibirlenmeyi giderdi. Bütün insanlar Âdem’den, Âdem de topraktan yaratılmıştır.
(Efendimiz, bu ifâdelerin ardından şu âyet-i kerîmeyi okudu:)
«Ey insanlar! Doğrusu Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve sizi (kibre kapılıp da övünmeniz için değil) birbirinizle tanışasınız diye milletlere ve kabîlelere ayırdık. Allâh katında en üstün olanınız, muhakkak ki O’ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz ki Allâh, bilendir, her şeyden haberdardır.» (el-Hucurât, 13)” (İbn-i Mâce, Diyât, 5; Ahmed, II, 11; Tirmizî, Tefsîr, 49/3270)
Uhud Harbi’nde Hazret-i Peygamber’in amcası Hazret-i Hamza’nın ciğerini hırsla dişleyen Hind de Mekke’nin Fethi günü îmân ederek umûmî affa mazhar oldu. Allâh Resûlü, kelime-i tevhîdin şânı hürmetine onu da bağışladı.
Ebû Cehl’in oğlu İkrime, sayılı İslâm düşmanlarındandı. Mekke’nin fethinden sonra Yemen’e kaçmıştı. Hanımı, Müslüman olarak onu Hazret-i Peygamber’in yanına getirdi. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Allâh Resûlü, İkrime’yi memnûniyetle karşılayarak:
“–Ey göçmen süvârî, hoş geldin!” buyurdu ve Müslümanlara karşı yaptığı zulmü yüzüne vurmayıp onu da affetti. (Hâkim, III, 271/5059; Vâkıdî, II, 851-852)