Hz. Hasan, Hz. Fatıma’nın büyük oğludur. İsmini dedesi olan Hz. Rasullullah (sav) vermiştir. Hüseyin’de diğer oğullarıdır ve onun da ismini yine Peygamber Efendimiz (sav) koymuştur. Hz. Rasullullah (Sav) Kızı Fatıma’yı çok sevdiği gibi, torunlarına karşı da kuvvetli bir sevgi besliyor, yeri geldikçe de bu sevgisini açıkça ifade ediyordu. Hz. Peygamber (Sav) bir hadisi şerifte Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin için şöyle ifade etmiştir;
“Bunlar benim oğullarım, benim kızımın oğulları! Ey Allah’ım ben onları seviyorum. Senin de onları ve onları sevenleri sevmeni niyaz ediyorum.” (Buhari)
Hz. Hasan (r.a.) kısa hayatı
Hasan, dedesinin yani Hz. Peygamber’in (Sav) yakın ilgili, şefkati ve terbiyesi ile büyümüştür. Hasan, nazik, efendi, bir yapıya sahiptir ve daha çok çarpışmadan ziyade anlaşma yolunu tercih etmektedir. Babası olan Hz. Ali’nin yanında bazı seferlerde yer alsa da çarpışma olduğunda bunlara katılmamıştır. Fitneden ve kılıçtan hoşlanmayan, onlardan uzak duran bir ruh haline sahipti. İbadete düşkündü ve herkes tarafından çok sevilirdi.
Hz. Hüseyin (r.a.) kısa hayatı
Hüseyin’de, abisi Hasan gibi Hz. Peygamber’in (Sav) sevgisi ve muhabbeti ile büyümüştür. Peygamber Efendimiz (Sav) Hüseyin’i de abisi Hasan gibi çok severdi ve onların her dediklerinin yapmaya çalışırdı. Onları sırtına bindirip gezdirir, hatta namaz kılarken sırtına çıktıklarında onlar düşmesin diye secdede beklerdi.
Hüseyin de abisi gibi herkes tarafından sevilen, fazilet sahibi biriydi. Hüseyin, kendini ibadete adamış, takva sahibi olan bir mübarekti. Müslümanlar arasındaki birlik ve beraberliği sağlamak için çaba sarf ederdi.
Hz. Hasan (r.a) uzun hayatı
Hz. Peygamber (asm)’in torunu, Hz. Ali ve Hz. Fatıma’nın büyük oğlu (H.3-49/M.625-669) olan Hz. Hasan, Cemel Vak’ası ve Sıffin Savaşı’nda babasının yanında bulundu. Babasının 661 yılında şehit edilmesinden sonra, Kufeliler ona biat ederek halife olarak tanıdılar. Bunu haber alan Hz. Muaviye kendisine karşı bir ordu hazırlattı. Hz. Hasan, Müslüman kanının akmaması ve kendi safında yer alanların savaşa karşı isteksizliğinin de etkisiyle, bazı şartlar mukabilinde hilâfeti Hz. Muaviye’ye teslim etti. (Bahaüddin Varol, Ehl-i Beyt Gerçeği, Şamil Yayıncılık, İstanbul t.y., s. 250-251)
İslâm tarihinde H. 41/661 yılına bu antlaşmadan dolayı "birlik yılı" anlamına gelen “Amü’l Cemaa” denilmiştir. Böylece kendi taraftarları içinde yer alan Haricilerin görüşlerini benimseyen bir grup ile kardeşi Hz. Hüseyin’in muhalefetine rağmen, Hz. Muaviye ile anlaşarak, Hz. Peygamber (asm)'in işaret ettiği gibi Müslümanlar arasında kan dökülmesini önlemiş ve insanların kısa bir süre için de olsa barış ve huzur içinde yaşamalarına vesile olmuştur.
Hz. Hasan daha sonra ailesiyle birlikte Medine’ye gitti. Hayatının geri kalan kısmını orada siyasetten uzak bir şekilde geçirdi. H. 49/M.669 tarihinde vefat etti. (Ethem Ruhi Fığlalı, “Hasan” , TDV İslâm Ansiklopedisi, c. 16, İstanbul 1997, s. 283)
Hz. Hasan’ın halim, selim, cömert, sakin, vakarlı, barış yanlısı, siyasî beklenti ve menfaatlerden uzak kalabilmiş farklı bir kişilik sergilediği kaynaklarda yer almaktadır. Hz. Hüseyin ile birlikte Hz. Peygamber (asm)'in neslini günümüze kadar devam ettiren iki şahsiyetten biridir.
Hz. Hüseyin (r.a) uzun hayatı
Hz. Hüseyin (r.a), 626 yılında Medîne’de doğdu. Künyesi Ebû Abdullah’tır. “Şehît” lakabıyla meşhurdur. Resûlullah, ağabeyi Hasan’a yaptığı gibi o güne kadar Araplar tarafından pek bilinmeyen “Hüseyin” ismini kulağına bizzat ezan okuyarak koydular ve doğumunun yedinci gününde Akîka kurbanı kestirip Hz. Fâtıma’dan (r.a.) saçının ağırlığınca fakirlere gümüş dağıtmasını istediler.
Hüseyin (r.a), insanların gıpta ettiği müstesnâ bir şahsiyet idi. Çok üstün fazîletlere sâhip bir insandı. Herkes tarafından sevilirdi.
Hz. Hüseyin (r.a) çok cömert ve mütevâzı idi:
“Cömert, efendi olur; cimri ise hor ve hakîr olur. Bu âlemde bir mü’min kardeşinin iyiliğini kendinden önce düşünen, öbür âlemde daha iyisini bulur.” buyururdu. Hayâtını Allâh rızâsını ve âhireti kazanmaya adaması, onu pek ulvî makamlara yükseltti. Cennet gençlerinin efendisi oldu.
Hz. Hüseyin (r.a.) 680 yılında Kûfe yakınlarındaki Kerbelâ’da şehît edildi. 57 yaşında şehît edilmiş olmasına rağmen gönüllerde hep genç olarak kalan ve gençlere örnek fazîletli davranışlarıyla hayalleri süsleyen bir şahsiyettir.