Aslan yatağından, şahan oturağından belli olur.
Temiz ve titiz insanlar yatıp kalktığı, yaşadığı veya çalıştığı ortamdan çabucak belli olur. Tıpkı şahinlerin yuvalarının temiz ve düzenli, aslanların ise yuvalarının nizami temiz olduğu gibi. Güçlü ve mertebe sahibi insanlarda gördükleri hürmetler üzerine bu şekilde tanınır, aldıkları saygıda bu şekilde olur.
Aslandan korkulur bağlı bile olsa.
Aslan bilindiği üzere güçlü ve vahşi bir hayvandır. Bağlı bile olsa ürkütücü gücü insanların ona yaklaşmasına engel olur. İnsanlarda bu şekildedir. Ürkütücü ve acımasız insanlar uzakta bile olsalar, elleri kolları bağlı bile olsa kimse tarafından rahatsız edilmez, mümkün mertebe uzak kalınarak korunulmaya çalışılır.
Yatan aslandan, gezen tilki yeğdir.
Fazla güçlü olmadığı halde çalışan, birşeylerle meşgul olan kimse, güçlü olupta çalışmayandan daha başarılı olur. Güçlü ve kuvvetli olmadıkları halde kimseye muhtaç olmamak için çalışan ve geçimlerini sağlamak için gayret gösterenler; soylu olup, güçlü olupta tembel tembel oturanlara yeğlenirler.
Çanakta balın olsun, arı Bağdat’tan gelir.
İyi ve güzel şeyler yaratılış gereği insanın ilgisini çeker. Uzaklık kavramı bu gibi şeyler için bir anlam ifade etmez. Güzel malı olan kimse, müşteri bulma kaygısı çekmez. Reklam yapmasa bile en uzak yerlerden istekliler çıkar.
Ayı çocuklarını büyütmüş, duru su içmeye vakti olmamış.
Dünya anneler ile yeni nesillere kucak açar, tüm insanları anneleri büyütür, bir hale sokar. Ancak bu hayat telaşesi ile hiçbir zaman kendine vakit ayırıp hayatını yaşayamayan annelerimiz, bu güzel dünyanın nimetlerini ve günlerini doya doya tadamadan ölür. Bizimle uğraşma telaşesi sebebiyle birçok dünya halini yaşamaz, yemez yedirir, içmez içirir.
Ayı görmeden bayram etme.
Ramazan bayramı, hicri aylardan Şevval hilalinin görülmesiyle başlar. Bayram ayının doğduğunu görmeden bayram etmek tedbirsizliktir. Beklenen bütün sevinilecek durumlar için bu ihtiyat gösterilmelidir. Bir iş gerçekleşmeden ona oldu gözüyle bakılıp sevinilmemelidir.
Ayı yavrusunu severken öldürürmüş.
İnsanlar sevdiğini yerden yere vururlarmış… Biliyorsunuz ki hiçbirimiz küçük yaramaz ve sevimli çocuklara dayanamayız. Onları dövercesine sert ve haşin severiz, yanaklarını sıkar, poposuna tokat atarız. Ancak bu arada o çocuğun canını bilmeden yakarız. Bu sevgi gösterimiz tamamen iyi niyet sonrasında çokça zaman yerini istenmeyen huysuz görüntülere bırakır. Çok sevdiğimiz şeylere yada kişilere daha nazik, daha kırmadan davranmamız gerekir.
Aç ayı oynamaz, hayvan yada insan, tüm varlıklar açken bir işlevi yerine getiremez; onlar doyurulmalıdır ki, kendilerinden istenen işi yapsınlar.
Ahlatın iyisini ayılar yer, bu dünyanın şaşılacak yönlerinden biride şudur ki, güzel şeyler çok defa ona layık olmayan kimselerin eline geçer. Bu dünyanın iyi nimetlerinden daha ziyade züfli, değersiz insanlar istifade ederler. Bu, dünyanın imtihan ortamı olmasının doğal bir sonucudur.
Armutun (armudun) iyisini ayılar yer.
Herkes bilir ki; Allah bir yerden alır, bir yere verir. Burdaki ayı ifadesi ayılıktan yada kabalıktan ziyade, farklı bir anlamda kullanılmaktadır. Bir yanı eksik insanlar, o yanını tamamlayacak farklı bir fazlalık ile bu kaybını tamamlarlar. Küçük örnekler vermek gerekirse, yakışıklı olmayan bir gencin yanında çok daha güzel bir bayan, iyi şöför olmayan birinin altında çok daha iyi bir araba veya gereksiz olarak nitelendirilen bir kişinin çok kıymetli bir yerde arsa yada dünya malının olması buna en güzel örneklerdir.
Köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı derler.
Kişi, kendisinden yardım beklediği aşağılık kimseye işi bitinceye kadar “iyisin, hoşsun” diye dil döker. Dikkat edilirse, bu durumda sadece “köprü geçilinceye kadar” normal karşılanır. Yoksa, bir hayatı “köprü” kabul etmek ve “ayıya sürekli” dayı demek doğru değildir. Böyle düşünenlerin çoğunluğu oluşturduğu bir toplum gün gelir, “orman kanunu ile” yönetilir.
Maymun yoğurdu yemiş, artığını ayının yüzüne sürmüş, açıkgöz kimseler, işledikleri suçu başkalarının, hele bön kişilerin üstüne yıkmayı bilirler.
Bakmakla usta olunsa, köpekler (kediler) kasap olurdu, hiçbir şey yapmadan sadece bakmakla öğrenilmez. Birşey ancak yapa yapa öğrenilir.
Cins kedi ölüsünü göstermez, asil yaratılışlı insan dertlerini dışa vurmaz. Böyle bir kimse kötü, acınacak durumunu kimseye göstermez ve söylemez
Kedi uzanamadığı (yetişemediği) ciğere pis (mındar) der.
İnsanların tenkit ettiği bazı şeyleri yada kişileri derinlemesine incelerseniz, görürsünüz ki, tenkitlerinin hiç biri geçerli ve tutarlı nedeni yoktur. Bunu sadece kendileri yapamadıkları, beceremedikleri için yapmaktadırlar. Bundan dolayı insan, elde edemediği şeyi istemiyormuş, beğenmiyormuş gibi görünür.
Kedinin boynuna ciğer asılmaz.
Bir iş yada emanet, ehli olmayan, onu kendi çıkarına kullanabilecek kimseye bırakılmamalıdır. Böyle birine, kullanıp zarar verebileceği, kendine mal edip ortadan kaldıracağı şey emanet edilmez.
Kediyi sıkıştırırsan üstüne atılır, senden çekinen, korkan kişi, çok sıkıştırırsan sana karşı gelir.
Kediye bokun kimya demişler, üstünü örtmüş, iyilik sevmeyen, karşısındakinin iyi olmasını istemeyen kişi, atacağı bir şeyi diğerine yaramaması için faydalanılamayacak duruma getirir.
Kedinin usluluğu sıçan görünceye kadar, atılgan kişilerin sessiz ve eylemsiz durmaları, onları çileden çıkaran bir durum baş gösterince sona erer.
Kedinin kanadı olsaydı, serçenin adı kalmazdı, saldırganlar istediklerini yapabilecek durumda olsalardı, zayıfları kolaylıkla ortadan kaldırır, bol bol çıkarlarını sağlarlardı.
Kedinin kabahatini önüne koyarlar, öyle döverler, cezalandırılan kimse suçunun ne olduğunu bilmelidir ki o suçu bir daha işlemesin.
Kedinin gideceği samanlığa kadar, uygunsuz iş yapan kişi, ne kadar kaçarsa kaçsın, gideceği yer bellidir, kısa zamanda yakayı ele verir.
Kedi yetişemediği (uzanamadığı) ciğere pis (murdar) dermiş, kişi, elde edemediği şeyi istemiyormuş, beğenmiyormuş gibi görünür.
Yılana yumuşak diye el sunma, insan, yumuşak huylu görünen herkese aldanmamalı, “bu adam halim selimdir, ondan bana zarar gelmez” diye düşünmemelidir. Bundan dolayı zararsız sanılan herşeye yanaşılmamalı; tehlikeli bir durumla karşılaşılabileceği düşünülmelidir.
Yılanın başı küçükken ezilmeli (ezilir), büyüyeceği önceden belli olan bir tehlike, daha başta önlenmelidir. Düşman, güçlenip büyük zarar verecek duruma gelmeden etkisiz hale getirilmeli, başı ezilmelidir. Büyük zararlara yol açabilecek tehlikeleri önceden sezip gerekli önlemleri almalı, söz konusu tehlikeyi ortadan kaldırmaya çalışmalıyız. Düşmanın güçlenerek büyük felaketler yaratabilecek duruma gelmesi önlenmelidir.
Yılanın sevmediği ot, deliğinin ağzında biter.
İçi fesat dolu, başkalarına kötülük yapma aşkıyla tutuşup duranlar, karşılarında her zaman hoşlanmadıkları şeyleri bulurlar. Eğer kötü niyetli kimse her istediğini kolaylıkla gerçekleştirebilseydi, herhalde dünya iyilere zindan olurdu.
Uyuyan yılanın kuyruğuna basma (basılmaz).
İlişmezseniz size zararı dokunmayacak olan kimseyi saldırgan duruma getirecek davranışlarda ve sataşmalarda bulunulmamalıdır.
Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.
İnsanı hem olumlu hemde olumsuz yönde en çok etkileyen sözdür. Acı ve kırıcı söz kalp incitir, dostu düşman yaparken; tatlı ve gönül okşayıcı bir söz en zararlı kimseyi bile bizim lehimize çevirir, dostumuz yapar. Sözün etkisi hiçbir zaman unutulmamalıdır.
Su içene yılan bile dokunmaz.
Yemek, içmek ve uyumak insanların en masum ve ortak gereksinimleridir. İnsan bu ihtiyaçlarını giderirken – kim olursa olsun – masumdur. Bundan dolayı su içen kimseye düşmanımız bile olsa dokunmamalıyız.
Her deliğe elini sokma, ya yılan çıkar ya çıyan.
Sonunu düşünmeden, zarar görme ihtimali bulunan davranışlarda bulunmamalıyız. Bu olaylar başımıza kötü felaketler gelmesine sebep olabilir. Bu gibi tehlikeli olayların sonunu göremediğimiz de aktif olarak faaliyette bulunmamalıyız ve kötü sonuçları yaşamamalıyız.
El eliyle yılan tutulur.
Önemli bir çalışma isteyen iş, başkasına ısmarlanmakla yapılmaz. İnsan kendi işini kendisi yapmalıdır. / Bir kimse, başkasına yaptıracağı işin tehlikesine ve güçlüğüne bakmaz, sonuç alınsında nasıl olursa olsun, diye düşünür.
Denize düşen yılana sarılır.
İnsan çaresizlik denizine düşmeye görsün: Böyle bir durumda varlığı beş para etmez kimselerden bile medet umar. Çok büyük bir tehlike içinde bulunan kimse, kendisine yardım etme imkanı bulunmayan, dahası tehlikeli olan şeylerden bile yardım umar.
Bana dokunmayan (beni sokmayan) yılan bin yaşasın.
Birçok insan, kendilerine kötülüğü dokunmayan zararlı birinin bu haliyle yaşayıp gitmesini hoş görürler. Oysa, bir organda ortaya çıkan ve öncelikle bu organa zarar veren bir mikrop, çok geçmeden tüm vücudu etkiler. İnsanlarda bir vücudun organları gibidir ve birine dokunan zarardan diğeride zamanla etkilenir. / Zararlı olduğu bilinen, ama kötülüğü dokunmayan kimseye ilişilmemelidir.
Acı (kötü) söz insanı (adamı) dininden (çıkarır), tatlı söz (dil) yılanı deliğinden (ininden) çıkarır.
Kötü söz bir kimseyi çileden çıkarır, onu kötü davranışlara sürükler. Güzel ve gönül okşayıcı söz, birşeyi tatlı ve yumuşak bir uslüpla söylemek en kötü niyetli azgın düşmanı bile yola getirir.
Talihsiz hacıyı deve üstünde yılan sokar, amacını gerçekleştirmesi mümkün olmayan kişinin karşısına, hatır ve hayale gelmeyen ve yenilemeyen engeller çıkar.
Talihsiz hacıyı Arafta yılan sokar, amacını gerçekleştirmesi mümkün olmayan kişinin karşısına, hatır ve hayale gelmeyen ve yenilemeyen engeller çıkar.
Sevda geçer yalan olur, sonra sokar yılan olur, başta insanı mutlu eden duygusal ilişkiler zamanla körelir ve sonuçta acı veren birer anıya dönüşür.
Onmadık (talihsiz) hacıyı deve üstünde (Arafatta) yılan sokar, amacını gerçekleştirmesi mümkün olmayan kişinin karşısına, hatır ve hayale gelmeyen ve yenilemeyen engeller çıkar.
Her deliğe elini sokma, ya yılan çıkar ya çıyan, sonunu düşünmeden sana zararı dokunma olasılığı bulunan davranışlarda bulunma.
El eliyle yılan tutulur, kişi kendi işini kendisi yapmalıdır.
Denize düşen yılana (yosuna) sarılır, güç bir duruma düşenlerin bundan kurtulmak için her türlü çareye başvurmaları olağandır.
Bana dokunmayan (beni sokmayan) yılan bin yaşasın, birçok kimse, kendilerine kötülüğü dokunmayan kişiye ilişmek istemez.
Balık ağa girdikten sonra aklı başına gelir.
Hayatın normal seyri içinde, herşey yolunda devam ederken insanlara öğüt vermek ve aklını başına al diye uyarıda bulunmak fazla etkili olmaz. Bazen bir musibet, bin nasihatten evladır. İnsan, tedbirsizliği yüzünden bir yıkıma uğradıktan ve iş işten geçtikten sonra, neden şöyle yapmadım, neden böyle yapmadım diye üzülür.
Balık baştan avlanır.
Herşey aynı yöntemle elde edilmez. Örneğin balığı ancak başından tutabiliriz. Bunun gibi bazı şeyleri elegeçirebilmek için bunları yönetenleri elegeçirmek gerekir.
Balık baştan kokar.
İnsanlar, kendilerini yöneten ve öncü kurumundaki kimseleri kendilerine örnek alırlar. Bir toplumda baştakilerin tutumu bozuk ise, onları kendilerine örnek alan milletin tutumuda bozuk olur. Bu durumda toplumda herşey bozulur.
Büyük balık küçük balığı yutar.
Sevginin, hoşgörünün ve diğer güzel hasletlerin – maalesef – egemen olmadığı bir dünyada yaşıyoruz. İnsanoğlu, bunca deneyimine rağmen gücün belirleyici özelliğini ve onun çalıştırdığı çarkın dişlerini kıramamıştır. Biz istemesekte, hoşuma gitmesede bu dünyada güçlüler, güçsüzleri ezer, ortadan kaldırır; yada kendilerine bağlarlar.
Cambaz ipte, balık dipte gerek.
İnsan, kendine münasip olan, yeteneklerinin gerekli kıldığı işi yapmalı, olmadık alanlarda kendini heder etmemelidir. Kişi, uzmanlığının gereği ne ise onu yapmalıdır.
İyilik et denize at, balık bilmezse Halik bilir.
İyilik, karşılık beklemeden yapılmalıdır. İyilik ettiğin kimse senden iyilik gördüğünü bilmese de Allah iyilik yaptığını bilir ve seni ya bu dünyada yada öteki dünyada mutlaka ödüllendirir. Halis niyetle yapılan hiçbir iş karşılıksız kalmaz.
Kaçan balık büyük olur (kaybolan koyunun kuyruğu büyük olur).
İnsan, elden kaçırdığı küçük bir fırsatı gözünde büyütür; onu bir türlü onutamaz. Çok önemli olduğunu söyler durur.
Küçük suda büyük balık olmaz, kıt olanakların ve çaresizliğin egemen olduğu bir toplumla büyük çaplı, nitelikli insan yetişmez. Büyük insan yetiştirmenin çevre ile doğrudan ilişkisi vardır.
Paça ıslanmadan balık tutulmaz, hiçbir nimet özveride bulunmadan, zahmet çekilmeden elde edilemez. Başarı çalışmaya ve özveriye bağlıdır.
Ayaklar ıslanmadan balık tutulmaz.
Kişiler istediklerine erişebilmek için fedakarlık yapmak gerektiğini bilir, bunun içinde gereken fedakarlıkları yaparak amaçlarına ulaşırlar. Erdemli insanlar çoğu zaman isteklerine ulaşabilmek için olayları veya kişileri gerek zararlı, gerekse zararsız olarak kullansa bile, sıradan ve sade insanlar tıpkı deredeki balığı tutabilmek için ıslanacağını bildiği gibi, farklı olaylar içinde kendinden ödün vereceğini bilir.
Mirî malı balık kılçığıdır, yutulmaz, devlet malı haksız olarak kendine mal edildiğinde rahatça kullanılamaz ve günün birinde hesabı sorulur.
Tavşan (dağ) dağa küsmüş, dağın haberi olmamış, sıradan, önemsiz kişi, önemli bir kişiye küsse, önemli kişinin umrunda bile olmaz. Sitem ve nazlanışımız kişiden kişiye değişik anlamlar kazanır.
Tavşanı tazı tutar, çalımı avcı satar.
Kimi insanlar alın terinin ve emeğinin üzerine yatmayı, insanların sırtından şöhret kazanmayı pek severler. Yaşadığımız hayatta, kendi buyruğu altındaki kimselerin yaptıkları işleri kendi başarılarıymış gibi gösteren ve bununla övünen nice kimseler vardır.
Yaralı tavşana sıkı atılmaz, derdi olan ve bunu çözümleyemeyen insanların üzerine gitmemeli, onlara zaten bu derdinin içinde ayrıca dert olunmamalıdır. Kişi bize muhtaç olsa bile yardımcı olmak çoğu zaman daha doğru bir davranıştır.
Araba ile tavşan avlanmaz, her işte başarıya ulaşabilmek için kulanılması gereken özel bir yol vardır. Başka bir yöntem kullanılırsa başarılı olunmaz.
Ölecek tavşan çomağa karşı gelir, gözü dönmüş veya dünya halinden geçmiş insanlar, karşısındaki tehlikenin farkına varmadan hataların dahada üstüne giderler. Bundan korku yada tereddüt duymazlar.
Sinek küçüktür ama mide bulandırır.
Kirli, sevimsiz şeylerle bir arada bulunan nesneyi ne kadar ufak olursa olsun içimiz almaz. Zararsız olan sevimsiz küçük birşey, koskoca bir güzelliğin kıymetini düşürür. Önemsiz, küçük gibi görünen bir şey kötü ve olumsuz bir izlenim yaratır. Dostlarımızda gözlemlediğimiz küçük ama sevimsiz bazı hareketler, onlara karşı duygularımızın değişmesine neden olur.
Sinek pekmezciyi tanır, işini bilen kimse, yararlanacağı kimseyi ve menfaat sağlayacağı ortamı gayet iyi bilir.
Şahin, sinek avlamaz, nitelikli, onurlu kimseler bayağı işlerle uğraşmaz ve küçük çıkarların peşinden koşmazlar.
Aceleci sinek süte düşer.
Yeteri kadar düşünüp taşınmadan, çabuk ve acele davranılarak yapılan işten pekiyi sonuç beklenmemelidir; o iş ya yanlıştır ya da bozuktur. Bunun sonucu olarak bu işi bize veren insanları hayal kırıklığına uğratabilir; kendimizden kötü anlamda ödün vermiş olabiliriz.
Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az.
İnsanların anlayışı bir değildir. İnsan sözü bazen biraz kapalı söylemek ihtiyacı duyar. Anlayışlı kimseler, ne denilmek istediğini anlarlar. Anlayışı kıt kimseler ise ne kadar açık söylense, ne kadar tekrarlansa yinede anlamazlar.
Bal olan yerde sinek de olur (bulunur), güzel şeylerin çevresinde, ondan yararlanmak isteyen asalaklar dolaşır.
Pekmez gibi malın olsun, Antakyadan sinek gelir, malı güzel olan kimse için müşteri kaygısı yoktur, onun malına uzak yerlerden bile istekli çıkar.
Karga yavrusuna bakmış, “benim ak pak evladım” demiş (kuzguna yavrusu anka görünür).
İnsan ben merkezlidir. Bundan dolayı kendine ait şeyleri diğerlerinden daha çok beğenir ve sever. Kişi kendi çocuğunu güzel, kendi eserini kusursuz görür. Başkalarına göre ne kadar çirkin ve kusurlu olurlarsa olsunlar, bunlara yinede olumlu bir gözle bakar.
Karga, kekliği taklit edeyim demiş; kendi yürüyüşünü şaşırmış.
İnsan kendi fıtratını, yaratılış özelliklerini zorlamamalıdır. Eğer zorlarsa sonuç alamaz ve herkesin maskarası olur. Görgüsüz kişi, görgülü kişinin yaptığını yapmaya kalkışırsa beceremez, kendi tabii, bildik davranışınıda yitirir, gülünç duruma düşer.
Kılavuzu karga olanın burnu boktan kurtulmaz, insan, kendine örnek aldığı ve peşine düştüğü kimseye dikkat etmelidir: Onda eğer üstün meziyetler varsa ne ala. Aksi halde kötü kimsenin arkasına düşen kişinin başı dertten kurtulmaz.
Besle kargayı, oysun gözünü, iyiliği, öyle gelişigüzel kimselere yapmamalıyız. Nice insanlar vardır ki yaratılış gereği bayağı ve nankördürler. İyilik edip yetiştirdiğimiz öyle sütü bozuk, iyilik bilmez kimseler vardır ki insana en büyük kötülüğü yaparlar.
Karga mandayı babası hayrına bitlemez, bir kimse başkasına hizmet ediyorsa bunda kendisinin de çıkarı vardır.
Karga ile gezen boka konar, kişi kiminle arkadaşlık ederse ondan kendisine birtakım huylar geçer.
Tilki tilkiliğini bildirinceye kadar post elden gider.
Bir kimse, üzerine atılan suçu işlememiş olduğunu anlatıncaya kadar isnat edilen suçun cezasını fazlasıyla çekmiş olur. / Kurnaz kişi, henüz alışık olmadığı ortamlarda hünerini gösterene ve kendini ıspat edene kadar daha kurnaz birinin tuzağına düşer.
Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkanıdır.
Bir kimse ne iş tutarsa tutsun, ne kadar gönlünce yaşarsa yaşasın, sonunda, bağlı bulunduğu çevreye, alışık olduğu ortama ve kendi öz işine dönmek zorunda kalır. İnsanlar alışkanlıklarına bağlıdır. Şu ya da bu nedenle işinden, çevresinden ayrı yaşamak zorunda kalan kimse, sonunda alıştığı işe ve çevreye döner. Bazı sonuçlar kaçınılmazdır.
Yatan aslandan, gezen tilki yeğdir, fazla güçlü olmadığı halde çalışan, birşeylerle meşgul olan kimse, güçlü olupta çalışmayandan daha başarılı olur. / Güçlü ve kuvvetli olmadıkları halde kimseye muhtaç olmamak için çalışan ve geçimlerini sağlamak için gayret gösterenler; soylu olup, güçlü olupta tembel tembel oturanlara yeğlenirler.
Gammaz olmasa tilki pazarda gezer, kötü niyetli insanlar her düşündüklerini yapamıyorsa, bunun nedeni diğer insanlardır. Gizli, yasadışı yollarla çıkarını sağlayan kişi, yakayı ele vereceğinden korkmasa bu işleri açıktan açığa yapar.
Ayyar tilki art ayağından tutulur, İşini hile ile yürüten kimse sonunda yakayı ele verir.
Yürük tazıyı tilki sevmez, kurnaz, akıllıyla boy ölçüşemez.
Kurdun adı yaman çıkmış, tilki vardır (tilkicik var) baş keser, öylesine sinsi ve kurnaz kimseler vardır ki adı zalime, haine ve kötüye çıkmış kimselerden daha tehlikelidirler.
Yatan (yatar) aslandan (kurttan), gezen (yeler) tilki yeğdir (iyidir),
1) az güçlü olup çalışan, çok güçlü olup çalışmayandan daha başarılı olur; 2) soylu, güçlü olmadıkları hâlde geçimlerini sağlamak için çalışanlar soylu, güçlü olup da tembel tembel oturanlara yeğlenirler.
Kurtla ortak olan tilkinin hissesi, ya tırnaktır ya bağırsak, Ortağı güçlü ve hileci olan kimse ortağının kendisine vereceği işe yaramaz paya razı olmak zorundadır
Yağmurlu gün tavuk su içmez, insanlar ellerinde mevcut bulunan dünya mallarını veya manevi varlıklarını farklı yerlerde tekrardan aramazlar. Hükmettikleri yada sahip oldukları bu değerleri ellerinde olmadıkça ararlar.
Yağmurlu gün tavuk su içmez, insanlar ellerinde mevcut bulunan dünya mallarını veya manevi varlıklarını farklı yerlerde tekrardan aramazlar. Hükmettikleri yada sahip oldukları bu değerleri ellerinde olmadıkça ararlar.
Aç tavuk (düşünde) kendini buğday (arpa, darı) ambarında sanır (görür), yoksul kimse hayal dünyasında yaşar, bolluğa ermiş gibi düşünür ve kurduğu hayal dünyasını şekillendirmekle meşgul olur.
Baz bazla, kaz kazla, kel tavuk topal horozla, hayvanlar aleminde her canlı kendi dengiyle bulurnur. Örneğin bir çeşit doğan kuşu olan baz, kendi türü içinde ancak bazlarla, kazlarda kazlarla… birlikte yaşarlar. Bunun gibi, insanlar da, kendilerine denk ve uygun kişilerle arkadaş olmalıdırlar.
Bugünkü tavuk yarınki kazdan iyidir, bugün ayağımıza gelmiş olan kazançla yarın gelmesi ihtiyami bulunan daha büyük bir kazanç arasında bir seçme yapmak gerekirse, bugünkünü tercih etmek doğrudur. Çünkü bu gerçekleşmiştir. Öteki ise türlü engellerle gerçekleşmeyebilir.
Fukaranın (fakirin) tavuğu tek tek yumurtlar, talih, yoksula pek gülmez yada yoksullar böyle düşünürler. Eşit sermaye zengine daha çok, yoksula daha az gelir getirir.
Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez, bir avuç tohum bir çuval doldurur. Bir gülümseme, insanın önüne ne büyük fırsatlar açar. Bütün bunlar küçük fedakarlıklarla elde edilmiştir. Büyük çıkar sağlanan yerden ufak tefek özveriler esirgenmemelidir.
Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür, başkasının malı, insana olduğundan daha büyük, daha değerli görünür. Oysa aynı şey bizde de vardır; ama başkasınınkini bizimkinden üstün buluruz. Bu, insanın kıskanç mizacının bir sonucudur.
Yarınki kazdan bugünkü tavuk (yumurta) yeğdir, sağlanmış bir kazanç beklenen, umulan daha büyük bir kazanca feda edilemez.
Tilkiye tavuk kebabı yer misin? demişler, adamın güleceğini getiriyorsunuz demiş
bir kimseye çok özlediği hâlde elde edemediği bir şeyi ister misin? diye sorulmaz.
Tavuk kaza bakmış da kıçını yırtmış, başkalarından geri kalmamak için gücünü aşan işlere girişenler büyük zararlara uğrarlar.
Tavuk kaza bakarsa kıçı yırtılır, başkalarından geri kalmamak için gücünü aşan işlere girişenler büyük zararlara uğrarlar.
Kimin tavuğuna kış demişiz, yaptıklarımızla veya söylediklerimizle kimi rahatsız etmişiz.
Çok gezen tavuk ayağında pislik getirir, gezip dolaştığı yerlerde kötü şeyler de bulunan kimse, kötü alışkanlıklar ve zararlı bilgiler elde ederek yerine döner.
Beş tavuğa bir horoz yeter, birçok kadını yönetmek veya korumak için bir erkek yeter.
Köpeksiz sürüye (köye) kurt dalar (iner), gerek yerleşim alanlarında, gerekse ülkenin genelinde güvenlik ve huzuru sağlayan özel görevliler bulunur. Ordu ve polis, iç ve dış güvenliği sağlar. Koruyucusuz millete, bekçisiz ülkeye düşman saldırır.
Kurt dumanlı havayı sever, bazı insanlar fırsatçı olur. Esasen korkak olan fırsatçı insan da, ortalığın karıştığı, insanların birbirine düştüğü zaman dilimlerini kollar ve böyle zamanları ganimet bilir. Kendi yararına bir iş yapmak için fırsat kollayan insan, başkalarının bu işe engel olamayacağı, karışık zamanı sever.
Kurt kocayınca köpeğin maskarası olur, güçlüyken herkesin kendisinden çekindiği kimse gün gelir gücünü yitirince, güçsüz ve aşağılık kimselerin oyuncağı olur. İnsan düşmeye görsün; döküntü insanlar onu alaya alır, her vesileyle küçümserler.
Kurt tüğünü (köyünü) değiştirir, huyunu değiştirmez, insanların sosyal hayattaki konumu değişsede asıl karakteri değişmez. Hain kimse, yer yurt, kılık kıyafeti değiştirse de kötü huylarını değiştirmez.
Ölmüş koyun (eşek) kurttan korkmaz, herşeyini yitiren ve elinde kaybeden birşeyi kalmayan kimse de müthiş bir cesaret gözlenir. Böyle bir kimse “nasıl olsa kaybedecek birşeyim yok” diye düşünür ve en azılı saldırgana karşı çıkacak cesareti bile kendinde bulur.
Sayılı koyunu kurt kapmaz (yemez), nitelik ve niceliği belli olan bir şeyden çalmak yada eksiltmek pek kolay değildir. Sayısı ve miktarı tespit edilerek bir kimseye teslim edilmiş eşya iyi korunur. “Sayı ile aldım sayı ile teslim edeceğim” diye düşünülür.
Sürüden ayrılanı (ayrılan kuzuyu, koyunu) kurt kapar, ortak iş yaptığı yada birlikte hareket ettiği arkadaşlarından ayrılıp tek başına iş yapma yolunu tutan kimse, koruyucusuz, desteksiz kalır. Başına buyruk davranan kimse büyük zararlara uğrar.
Tevekkelin (tevekküllünün) gemisi batmaz (eşeğini kurt yemez), üzerine düşen ve ihtiyaç duyulan tedbirleri aldıktan sonra daha fazla titizlik göstermeyip sonucu Allah’ın taktidirine bırakan kimse rahat eder. Gelecek kaygısı çekmez.
Ürümesini (ürmesini) bilmeyen köpek (it), sürüye kurt getirir, ölçülü, yerinde ve hesaplı konuşmasını bilmeyen kimse, durup dururken başına dert açar ve çevresindekiler için tehlikeli bir durum meydana getirir. Beceriksiz kimseler iyilik yapayım derken zarara yol açarlar. Konuşmasını bilmeyen, ulu orta laşar eden kimseler, çevrelerindekileri güç durumda bırakırlar.
Yanlız kalanı kurt yer, bir meselede yanlız kalan, yardımcısı bulunmayan kimse kendini tehlikelerden koruyamaz. Yaşadığımız hayat bizi toplu hareket etmeye, sorunları birlikte çözmeye mecbur etmektedir.
Aç kurt bile komşusunu dalamaz, insan her ne kadar kötü olursa olsun, zararı komşusuna dokunmamalıdır. Kurtlar bile komşuluk hukukuna saygılıdır. Birlikte yaşamak zorunda insanların da, dirlik ve düzenlik içinde birbirine iyi davranması gerekir.
Çobansız koyunu kurt kapar, koruyucusu, yöneticisi bulunmayan kişiyi ve topluluğu düşman ezer. Topluluktan ayrılan ve mensup olduğu milletin değer yargılarını hiçe sayan kimse bunun bedelini mutlaka öder.
Hayvanlar ile ilgili atasözleri
- İnsan göre göre, hayvan süre süre alışır.
- Almadığın hayvanı kuyruğundan tutma.
- Aslan yatağından, şahan oturağından belli olur.
- Aslan yattığı yerden belli olur.
- Aslandan korkulur bağlı bile olsa.
- Yatan aslandan, gezen tilki yeğdir.
- Arı bal alacak çiçeği bilir.
- Kedi beslemeyen, fareleri besler.
- Arı kahrını çekmeyen balın kadrini ne bilir.
- Çanakta balın olsun, arı Bağdat’tan gelir.
- Ayı yavrusunu severken öldürürmüş.
- Ayı çocuklarını büyütmüş, duru su içmeye vakti olmamış.
- Aç ayı oynamaz.
- Ahlatın iyisini ayılar yer.
- Armudun iyisini ayılar yer.
- Maymun yoğurdu yemiş, artığını ayının yüzüne sürmüş.
- Bakmakla usta olunsa, kediler kasap olurdu.
- Kedi uzanamadığı ciğere mundar der.
- Kedinin boynuna ciğer asılmaz.
- Kedinin usluluğu sıçan görünceye kadar
- Yılana yumuşak diye el sunma.
- Yılanın başı küçükken ezilir.
- Yılanın sevmediği ot, deliğinin ağzında biter.
- Çobansız koyunu kurt kapar.
- Aç kurt bile komşusunu dalamaz.
- Sürüden ayrılanı kurt kapar.
- Ölmüş eşek kurttan korkmaz.
- Kurt kocayınca köpeğin maskarası olur.
- Kurt puslu havayı sever.
- Köpeksiz köye kurt iner.
- Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür.
- Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez.
- Baz bazla, kaz kazla, kel tavuk topal horozla.
- Aç tavuk kendini buğday ambarında görürmüş.
- Yağmurlu gün tavuk su içmez.
- Kurtla ortak olan tilkinin hissesi, ya tırnaktır ya bağırsak.
- Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkanıdır.
- Besle kargayı, oysun gözünü.
- Karga, kekliği taklit edeyim demiş; kendi yürüyüşünü şaşırmış.
- Aceleci sinek süte düşer.
- Şahin, sinek avlamaz.
- Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış.
- Paça ıslanmadan balık tutulmaz.
- Kaçan balık büyük olur.
- İyilik et denize at, balık bilmezse Halik bilir.
- Büyük balık küçük balığı yutar.
- Balık baştan kokar.
- Denize düşen yılana sarılır.
- Her deliğe elini sokma, ya yılan çıkar ya çıyan.
- Bülbülü altın kafese koymuşlar ille de vatanım demiş.
- Bülbülün çektiği dili belası.