Geçen hafta yazdığım “Hadis Reddetme Furyası” başlıklı yazım üzerine okuyuculardan bir kaç konuda sorular ve itirazlar geldi.
Öncelikle “Siz ilahiyatçı mısınız, neden dini konularda yazıyorsunuz?” diye soranlar oldu. Aslında bu gazetedeki ilk yazımda okuyucu ile kısa bir tanışma yapmam iyi olurmuş, yapmamışım. Kısaca eğitim hayatımdan bahsedeyim. Merak eden okuyucular için.
Ben ilahiyat fakültesi okumadım. Ortaokuldan sonra üç yıl Kur’an kursunda öğrencilik yaptım, bunun yanında iki yıl bir alimden özel olarak Arapça ve Fıkıh dersleri aldım. Memleketimde o zaman kız İmam-Hatip lisesi olmadığı için İmam-Hatip lisesini dışarıdan bitirdim. Bu arada da fahri olarak iki yıl yarım gün Kur’an kursunda öğretmenlik yapmaya başladım. Aynı zamanda üniversite sınavlarına hazırlandım fakat başörtü olaylarının patlak verdiği zamana denk geldiği için üniversiteden vazgeçip Kur’an kursu hocası olarak devam etmeye karar verdim. O zaman hocalık için ilahiyat fakültesi okuma mecburiyeti gelmemişti, sınavlara girip kazanarak göreve başlamıştım.
Sonrasında altı yıl Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı Kur’an kurslarında öğretmenlik yaptım. Fahri görevle birlikte toplamda sekiz yıllık hocalık hayatım boyunca da bir öğrenme meraklısı ve okuma âşığı olarak İslam tarihi, hadis, fıkıh, tefsir kitaplarını çokça okudum, eğitimlere katıldım. Bu sekiz yıl süresinde de Ramazan aylarında hanımlara sohbetler yaptım. Her sohbete özel çalışır, günlerce hazırlanırdım. Hâlâ da dini konularda okumaya, öğrenmeye devam ediyorum. Daha sonra iki yıl AÖF’de okudum fakat uzaktan eğitimin sınavlarında da başörtü yasağı gelince onu da bıraktım, üçüncü yıl devam etmedim.
Daha sonra özel bir üniversiteye devam ederek “Davranış Bilimleri” bölümünde okudum. Kısa bir süre evlilik danışmanlığı yaptım fakat yazmak için zamanım kalmadığını görünce danışmanlığı bıraktım. Fırsatım oldukça seminer davetlerine katılıyorum fakat seminerler içinde pek fazla vakit bulamıyorum. Hanımlarla “Evlilik Okulu” dersleri şeklinde grup çalışmaları yapıyorum. Yazmayı ön planda tutmaya çalışıyorum. Yazı ile daha çok kişiye ulaşabiliyorum. On beş yılda on dört kitap oldu. Sekiz kitap yetişkinler için aile hayatı üzerine, altı kitap da çocuklar için yazmayı Rabbim nasip etti.
Bunların yanında Vahdet yazarlarından değerli arkadaşım Tuğba Akbey İnan’la birlikte devam ettirdiğimiz www.cocukaile.net isminde hem bizim yazdığımız hem de kıymetli yazarlarımızın olduğu evlilik ve çocuk eğitimi üzerine yayın yaptığımız bir sitemiz var.
Bir de sizin bildiğiniz gibi burada Vahdet gazetesinde yazıyorum. Bir kitap çalışmam olduğu için burada da haftada iki olan yazı günümü bir süreliğine haftada bire indirmek durumunda kaldım.
Allah izin verdiği sürece okumaya, öğrenmeye ve yazmaya devam etmek istiyorum. Dini konularda yazmak için ilahiyatçı olmak gerekmiyor diye düşünüyorum. İlim ehli olmak yeterli. Ben de iyi bir ilim tâlibiyim.
İkinci konu ise bir önceki yazıda ismini yazmadığım, sözlerini aktardığım hocanın kim olduğu sorusuydu. O kişi ilahiyatçı ve tarihçi Prof.Dr. Mehmet Çelik. Yüksek öğrenimini Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kelam ve İslâm Felsefesi Bölümü ile Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı’nı bitirerek tamamlamış. Ekranlarda din ve tarih konusunda programlara çok katılıyormuş. Tarih konusunda bilgisine bir şey diyemem fakat dini konularda oldukça eksiği var. Son dönem hadis reddeden kişiler çok türediği için isim zikretmeyi gerekli görmemiştim. Fakat çok soruldu, başkaları zan altında kalmasın diye söyleyeyim.
Üçüncü konu ise hadis reddeden kişiler, televizyon vasıtası ile geniş kitlelere ulaşabildikleri için yeterince dini bilgisi olmayan, o hadis-i şerîfler bize ulaşana kadar alimlerin gayretlerini bilmeyen kişiler çok kolay etki altında kalabiliyor. Hemencecik bu hadis Kur’an-ı Kerim’e, akla, bilime uymuyor deyip çıkıyorlar. Elbette Allah Resûlü’nün sözleri Âyet-i Kerîmelere, akla ve bilime uygundur. Uygun değil gibi duruyorsa bu bizim anlama ve yorumlama konusunda eksiğimizdir. Ona bakarsanız Kur’an-Kerim’de de aklımızın almadığı ya da bilimsel değil gibi görünen âyetler var.
En basitinden teyemmüm âyeti. Abdest almak akla uygun duruyor, suyla temizleniyoruz fakat su bulamadığımızda yüzümüze ve kollarımıza toprak sürmemiz akla uygun mu? Daha çok kirlenmez mi insan? Görünen kirler olarak bakarsanız öyle görünüyor. Oysa abdest ve teyemmüm görünen kirleri temizlemiyor sadece. Görünmeyenleri de temizliyor. Vücudumuzda duygu ve düşüncelerimizle oluşan negatif elektriği ya da dışarıdan aldığımız zararlı ışınları su ve toprak temizliyor. Şimdi bu bilimsel bir açıklama. Peki bilim insan vücudunda içeride oluşan ya da dışarıdan aldığı radyasyon ve ses dalgaları kirliliği gibi kirleri su ve toprağın temizlediğini söylemeseydi aklımız almıyor diye teyemmüme inanmayacak mıydık?
Yatarken abdest almayı tavsiye eden hadis-i şerîfler var. İbadet etmeyeceksen ve hemen de uyuyan birisi isen yatarken abdest almanın bir mantığı var mı? Biz anlamasak da var. Vücudunda birikmiş bütün negatif elektrikten arınıp uykuya temiz ve rahatlamış olarak dalmak için yatarken abdest almak çok faydalıdır. Böylece hem maddi- manevi faydalanıyorsun, hem de sevaba giriyorsun.
Mü’mine yakışan, ömrünü ilme adamış değerli alimlerin ittifakla sahih dediği hadis-i şerîfleri aklım almıyor ya da bilimsel değil gibi bahanelerle reddederek vebale girmek ve o mübarek sözlerden faydalanma fırsatını kaçırmak değildir. Hadis-i şerîfleri anlamaya çalışmak lazım. Hatta ilim adamlarının hadislerin hikmetini çözmek için bilimsel çalışmalar yapması gerekiyor. En çok reddedilen kadınlar ve evlilik ile ilgili hadisi şeriflerde de muhakkak hikmetler var. Rabbim hepimize anlamayı nasip etsin.
http://www.gazetevahdet.com/hadisleri-anlamaya-calismak-2070yy.htm