İnsan, yeryüzündeki tüm canlılardan farklı olarak yüksek bir idrak kabiliyetine sahip olarak yaratılmıştır. Düşünür, sorgular, araştırır ve üretir. Davranışlarını neticeleriyle birlikte değerlendirip hayatına yön verir. Bu nedenle ilahi hitaba mazhar olmuştur. Din, insanın yaratılıştan sahip olduğu üstün özelliklerini kemale erdiren, onun en şerefli mahluk olmasını sağlayan bilgiler içerir. Bu yönüyle din, insanın tamamlayıcısıdır.
Zira iman esasları, ahlak ilkeleri, ibadetler gibi zarûrât-ı diniyye adı verilen kesin hükümler ictihada konu olamaz. İctihad daha çok hakkında hüküm bulunmayan konularda yapılır.
Farz, vacib, sünnet, haram, helal, mekruh gibi dinî hükümlerin başlıca kaynakları Kur'an ve sünnettir. İslam alimleri bir meselenin hükmünü öğrenmek için öncelikle Kur’an’a müracaat etmektedir. Karşılaşılan meselenin hükmü Kur’an’da bulunursa onunla amel edilir. Şayet aranan hüküm Kur’an’da bulunamazsa veya Kur’an’da verilen hüküm yeteri kadar açık değilse sünnete bakılır. Her iki kaynakta da konu ile ilgili hüküm bulunamazsa icmaya başvurulur.