Hayatımızı; sürçmelere, hatalara düşmeden sürdürmek istiyoruz. Günahsız, tertemiz bir hayat yaşamak, gayemiz, hedefimiz. Nitekim Bediüzzaman Hazretleri de, “Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol vardır, o günah tevbe, istiğfarla hemen silinmezse bir yılan gibi kalbi ısırır, sahibini zehirler.” şeklinde günahtan kaçınma konusunda ikazda bulunmaktadır. Ne yazık ki, buna rağmen sürçme ve hatalardan yine de kurtulamıyor, vicdan azabı çektiren yanlışlara yine de maruz kalıyoruz. Bu durumda başvuracağımız tek çare kalıyor geriye. O da tevbe, istiğfar…
Ancak, bu defa da şu soru akla geliyor:
Ne zamana kadar tevbe istiğfar?
Aslında bu soru bugünün sorusu değildir. Ta zaman-ı saadette sorulmuş, hâlen de sorulmaya devam edilmektedir. Demek ki insanın yapısında yok edilemeyen sürçmelerin sebep olduğu sorudur bu.
Nitekim bir grup insan İmam-ı Ali Efendimize gelip bu soruyu sormuşlar. Demişler ki:
– Ya imam, bütün dikkat ve titizliğimize rağmen yine de bazen günahlara maruz kalıyoruz. Ne yapmalıyız böyle gönül yakıcı, vicdan sızlatıcı sürçmelerde?
Tereddütsüz cevap vermiş:
– Tevbe edin, pişmanlık duyun! Gözyaşı dökün!
– Yine hata ediyoruz, yine sürçmelere maruz kalıyoruz! demişler. O da cevabını tekrarlamış:
– Yine tevbe edin, pişmanlık duyun, vicdan azabı çekip gözyaşı dökün!.
Soru durmamış devam etmiş:
– Ne zamana kadar bu tevbe, istiğfar ya İmam?
Hazret-i İmam da son noktayı koymuş:
– Tevbe ettiğiniz günahları terk edinceye kadar!
Evet, ümitsizliğe kapılmak, pes etmek yoktur bizim lügatimizde. Hata ve sürçmeleri terk edinceye kadar devam edeceğiz tevbe, istiğfarımıza. Başka çaremiz de yok zaten.
Ancak hemen ifade edelim ki, böyle anlarımızda şeytan derhal sinsi telkinini yapar ve der ki:
– Hem böylesine günahlara, hatalara, sürçmelere düşeceksin, tevbe, istiğfarında sebat edemeyeceksin, hem de kendini samimi bir Müslüman ve hizmet insanı bileceksin. Olmaz böyle şey…
– Öyleyse ne yapmalı?
– Ne yapacaksın, vazgeç bu tevbe, istiğfardan. Bu hayat sana göre değil. Hayatını yaşa, ileride dönüş yapar, tevbe, istiğfar edersin. Biraz ara ver hizmet ve himmetine…
Böyle duygu ve düşüncelerin hayale hücum ettiği anlarda:
– Aman dikkat! diyorum. Ayağınız kaymak üzeredir, aman dikkat!
Bu türlü dinî hayattan soğutucu duygu, düşüncelerin belirdiği anlarda hemen terazinizi alıp bu düşünceleri tartın.
Rahmanî bir ilham mı, yoksa şeytanî bir telkin mi bunları hemen tespit edin.
Şayet size ümitsizlik telkin ediyor, dinî hayattan, İslamî hizmetten soğutmaya sebep oluyorsa, bilin ki şeytani bir telkindir bu. Eğer Rahmani bir ilham olsaydı diyecektiniz ki, benim hata ve sürçmelerim çok, öyle ise tevbe, istiğfarım da, hizmet ve himmetim de çok olmalıdır. Çünkü bunca hataları, kusurları ancak bunca hizmet ve ibadetlerimle affettirebilirim. Yoksa büsbütün dinî hayattan uzaklaşıp tevbe, istiğfardan uzaklaşmakla değil.
‘GÜNAHLARIM HERKESTEN ÇOK’
Savaşlarda hep en ön safta çarpışan Ebu Cehil’in oğlu Hz. İkrime’ye, “Neden herkesten önde kendini tehlikeye atıyorsun? Sen de herkes gibi geri saflarda dursan ya!” denince şöyle cevap vermiş:
Ben herkes gibi değilim. Benim günahlarım herkesten çok. Öyle ise sevap ve hizmetlerim de herkesten çok olmalı ki, bunca günah ve sürçmelerimi bunca hizmet ve sevaplarla silip yok edeyim.
Demek ki hata ve sürçmelerden sonra ümitsizleşerek geriye çekilmek değil, aksine daha ileriye atılmak, daha çok himmet ve hizmete yönelmek gerekiyor ki, hatalarımızı sevaplarımızla silelim.