İstanbul, insanların görmesi gereken şehirlerin en başında gelir belki de birincidir. Tarihi ve kültürel dokusunu kaybetmemiş olması, sosyal hayatın canlılığı, insanların sıcakkanlılığı, şehirde bulunan konaklama yerlerinin fazlalığı, şehirde toplu ulaşımın gelişmiş ve hızlı olması İstanbul’da gezmeyi kolaylaştırır.
Her şehir gibi İstanbul’un da kötü yanları vardır. Havası, trafiği, karmaşıklığı şehrin yoğun bölgelerinde insanları bezdirmektedir. Fakat İstanbul’un tarihi dokusu belki de onlarca ülke gezmeye bedel bir biçimde insana birikim katmaktadır.
Son yapılan araştırmalar kapsamında İstanbul’un tarihi milattan önce iki binli yıllara kadar ulaşmaktaydı. Bu da şehrin çok kültürlü yapısına bir katkı sağlamaktadır. İstanbul’da Rum, Yunan, Ermeni başta olmak üzere ecnebi memleketlerin insanları yerleşik olarak yaşamaktadır.
Şehirde kilise, şapel, cami bir arada bulunmaktadır. Camilerde ezan sesi yükselmekte, lokal yerlerde zaman zaman kilise çanları çalmaktadır. Şehrin sosyal ve kültürel dokusu özellikle tarihi yarım ada denilen Fatih beldesinde ve hissedilmektedir.
Ayrıca İstanbul Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan üç boğaz köprüsüne, iki yeraltı tüneline sahiptir. Bu körü ve tünellerle Asya kıtasına geçip Üsküdar’da tarihi dokunun devamlılığını, şehrin sosyal dokusunu hissetmek, insanlarla sıcakkanlı ilişkiler kurmak mümkündür.
İstanbul, Türkiye’nin en kalabalık şehirlerinden biri olarak onbeş milyon nüfusa sahiptir. Şehirde birçok ticari mekan, üniversite, tarihi yer, müze, alışveriş merkezleri, kültür merkezleri bulunmaktadır.
Topkapı Sarayı dünyada günümüze gelebilmiş sarayların en eskisi ve genişi Topkapı Sarayıdır. İstanbul'da Sarayburnu sırtlarında yaklaşık 400 yıl Osmanlı Devletinin idare merkezi olan saray. Sultanahmed ile Haliç ve Boğaz sahilini kaplıyordu. Asıl alanı 700.000 m2 kadardı. İnşasına Fatih Sultan Mehmed (1451-1481) zamanında 1465 yılında başlandı. Osmanlı teşrifatında ilk adı “Saray-ı Cedid-i Âmire” olup, “Yeni saray” demekti. Fatih, sarayın tek binadan değil, birçok köşk ve dairelerden meydana gelmesini istiyordu. Saray inşaatına bu istek üzerine başlandı. Osmanlılar devrinde devamlı ilave ve tadilat yapılıp, genişletilerek, ihtiyaca cevap verilecek hale getirildi. Sultan İkinci Mahmud zamanında, 1825 yılında ahşap olarak “Topkapı Sarayı” adıyla yeni bir saray yapıldı. Bütün yeni saraya“Topkapı Sarayı” denildi. Yangınlar ve demiryolu inşaatı sebebiyle pekçok köşk ve daire tahrip olup, yıkıldı. Atatürk'ün emri ile 3 Nisan 1924'den beri müze olarak kullanılmaktadır. Konumu Haliç'i , Boğaziçi'ni ve Marmara denizi gören, çok gözel manzaralı, İstanbul'un ilk kuruluş yeri olan bilinen akropol tepesidir.