“İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.” (Fussilet suresi, 34. ayet)
Peygamber Efendimiz hayatından kötülükleri atmış ve iyilik yaparak yaşamıştır.
Zemahşerî, kötülüğün en güzel davranışla savılmasını şöyle açıklar: “Biri sana kötülük ettiğinde onu affetmen bir iyiliktir; ama bundan da iyi olanı, onun sana yaptığı kötülüğe iyilikle karşılık vermendir... Eğer bunu yaparsan amansız düşmanın sıcak bir dost haline gelir” (III, 392). Râzî, âyetin bağlamını da dikkate alarak buradaki iyilik ve kötülüğün özellikle şu anlamları içerdiğini belirtir: İyilikten maksat, Resûlullah’ın insanları hak dine davet etmesi, inkârcıların küstahça davranışlarına sabretmesi, intikam peşinde koşmaması, kötülüğe kötülükle karşılık vermemesidir. Kötülükten maksat ise putperestlerin, “Bizi çağırdığın şeylere karşı kalplerimiz kapalıdır” (5. âyet); “Bu Kur’an’a kulak vermeyin, okunurken gürültü çıkarın” (26. âyet) gibi ifadeleriyle sergiledikleri aşağılık davranışlardır. Âyette bir bakıma şöyle buyurulmuş olmaktadır: “Ey Muhammed! Sana yakışan davranış iyilik, onlara yakışan da kötülüktür. İyilikle kötülük bir olmaz; yani eğer sen iyilik yaparsan dünyada saygınlığı, âhirette de sevabı hak edersin; onlar da (kötülükleri sebebiyle) bunun tersini hak ederler. Şu halde onların kötülüklere yönelmeleri senin iyiliği sürdürmene engel olmamalıdır... Onların barbarca ve câhilce hareketlerini bütün tutumların en güzeliyle savmaya bak; eğer onların kötü huylarına karşı sabrını ısrarla sürdürür, terbiyesizliklerine öfkeyle, verdikleri zararlara eza ve cefa ile karşılık vermezsen bir gün gelir onlar da kendi kötü huylarından dolayı utanır, o çirkin davranışlarını da artık terk ederler” (XXVII, 126-127).