Aline fırsat geçmek; imkân bulmak: Hazır fırsat geçmiş eline, hiç öyle mi konuşulur?
Fırsat beklemek (aramak); en uygun şartı, durumu veya zamanı kollamak.
Fırsat bilmek; bir şeyden belli bir amaçla hemen yararlanmak:
Bazı kişiler üstüme varmak için fırsat kolluyorlar; yalnız eski kamyonlarla katırlardan söz açarsam olabilir ki fırsat bilirler. - A. Boysan.
Fırsat bu fırsat; yararlanılacak en uygun zaman anlamında kullanılan bir söz:
Fırsat bu fırsat deyip gelip görüyorlar, yiyip içiyorlar. - B. Felek.
Fırsat bulmak; uygun, elverişli zaman bulmak:
Ben ve ablanız, fırsat buldukça size serbest ders vermeye geleceğiz. - N. F. Kısakürek.
Fırsat düşmek (çıkmak); bir imkâna kavuşmak:
Evet mademki fırsat düşmüştü. Cesaretini göstermek lazımdı. - Ö. Seyfettin.
Fırsat her vakit ele geçmez; fırsat insanın eline çok seyrek geçtiği için çıkan fırsat iyi değerlendirilmelidir anlamında kullanılan bir söz.
Fırsat kollamak (gözlemek); yapmak istediği iş için uygun bir zaman veya bir durum beklemek: Sonra fırsat kollamasını biliyordu ve tekme yapıştıracak, çelme takacak zamanı içgüdülerin şaşmazlığıyla seçiyordu - T. Buğra.
Fırsat vermek; bir işi yapmak için uygun, elverişli şartı sağlamak:
Bu çeşit yazılara cevap vermek hasma fırsat vermek olur. - B. Felek.
Fırsatı ganimet bilmek; çıkan fırsattan en iyi biçimde yararlanmak:
Fırsatı ganimet bilen İbrahim Ağa, soluğu doğru Eminönü’nde aldı. - H. R. Gürpınar.
Fırsatı kaçırmak; elverişli durumdan yararlanmamak:
Fırsatı kaçırmadım, hakkında malumat topladım. - R. H. Karay.
Fırsatını düşürmek; kolayını bulmak.
Fırsattan istifade etmek; ele geçirilen imkân veya durumdan en iyi biçimde yararlanmak.
Aman zaman bilmemek; fırsat vermemek.
Atı alan Üsküdar'ı geçti; fırsatın kaçırılıp artık yapılacak bir şeyin kalmadığını anlatan bir söz.
(birine) gün doğmak; isteklerini gerçekleştirmek için iyi bir duruma erişmek veya eline olağanüstü bir fırsat geçmek.
Gözü açık olmak; fırsattan yararlanmak, kurnazca davranmak.
Meydan bırakmamak; fırsat vermemek: Ona ağız açmaya meydan bırakmadım. - R. N. Güntekin.
Meydan bulamamak; fırsat bulamamak.
Nefes aldırmamak; dinlenmesine fırsat vermemek, aralık vermemek.
Sözü ağzına tıkamak; bir kimsenin konuşmasına fırsat vermeden kendisi konuşmaya başlamak.
Şans tanımak; imkân vermek, fırsat vermek.
Zaman kollamak
1) Bir işin sırasını beklemek;
2) Uygun bir fırsat beklemek.