Amerikalı psikolog James Masterson yıkıcı ergen davranışları üzerine yaptığı 40 yılı aşan çalışmalarda enteresan bir sonuca vardı; problemler ortadan kalktıkça ergenler psikolojik olarak iyi olmak yerine depresyona giriyorlardı.
Normal şartlar altında kişinin problemleri arttıkça depresyona girmesi gerekirken, ergenlerde durum bunun tam tersi oluyordu.
Araştırmalar derinleştikçe, ergenlerle ilgili yeni bulgular elde edildi.
Buna göre, ergenlik döneminin bir problem dönemi olmadığı, aksine, bir arınma ve ruhsal temizlenme dönemi olduğu ortaya çıkıyordu...
Bir başka deyişle, çocukluk yıllarında yaşanan ‘olumsuz birikintiler’ ergenlik dönemi ile dışa vuruluyor, böylece sanki ruhsal bir temizlik gerçekleşiyordu... Bu, denizin yüzeyindeki çöplerin güçlü dalgalarla kıyıya vurması, denizin arınması gibi bir şeydi... Böylesi bir boşalma gerçekleşemezse içerideki birikintiler depresyona sebep oluyordu...
Ergenlik döneminin yıkıcılığı ruhsal bir arınmayı gerçekleştiriyorsa, çocuğun bu yıkıcılığına razı mı olmak gerekir?
Aslında hayır... Ergen yıkıcılığı, olumlu yöne kanalize edildiğinde yıkıcılıktaki güç kadar bir enerji, yapıcılıkta da aynı ruhsal rahatlamayı beraberinde getiriyordu.
17 yaşındaki oğlu ile sorunları olan bir baba telefon etmişti. Öfke dolu bir sesle ‘Hocam bu çocuk yedi bitirdi beni, Allah rızası için bize yardım edin’ dedi. ‘Sorun nedir?’ diye sorduğumda “Bizimle çatışmak için elinden geleni yapıyor. Sanki bizden laf işitmek için ne dersek tersini yapıyor, ne yapacağımızı şaşırdık artık.” dedi.
Aslında, doğru gözlemlerdi bunlar.
Çocukluk döneminde sorunlar yaşamış olan ergenler, farkında olmadan çatışacak yer arar, sorumluluklarını yerine getiremez ki, ikaz edilsin, sorunlar çıksın, bağırılıp çağırılsın, kızılıp kavga edilsin ve sonunda bir ağlama ile ruhsal rahatlama gerçekleşsin... Ergenler bunu bilinçli olarak değil, içsel bir yönelişle gerçekleştirir, kasıt yoktur yani...
Bu babaya, “Çocuğunuzla ata binin” dedim... Şaşırdı... “Sorun sizin düşündüğünüz kadar basit değil. Ata binmekle çözülmez.” dedi. “Siz benim dediğimi yapın, ata bindikten sonra da gidin bir kafeteryada çay için, sohbet edin oğlunuzla.” dedim...
Aradan bir süre geçtikten sonra aynı kişi bir kere daha aradı. “Nasıl durumunuz?” diye sordum. “Hocam, hakkınızı helal edin. Sizinle telefonda görüştüğümde, beni anlamadığınızı düşündüm. Sorunumuz o kadar büyükken, siz ‘ata binin’ diye tavsiyede bulununca beni anlamadığınızı düşündüm. Ama yine de söylediğinizi yaptım, oğlumla birkaç haftadır ata biniyoruz, çıkışta da kafeteryaya gidip çay kahve içiyoruz... Hayret içindeyim, çocuğumla hiç olmadığım kadar yakınlaştık, o da mutlu ben de... Ne çatışmalarımız kaldı, ne de krizler...” dedi.
Aslında, bu genç delikanlı, geçmiş yıllarda biriktirdiği olumsuz duyguları dışa vuracak bir kanal bulamadığı için aile içinde çatışmalarla kendini rahatlatmaya çalışıyordu. Bu baba ise içsel bu olumsuzlukları, keyifli ortamlara yönelterek boşaltmış; spor yaparak, spordan sonra çay kahve içip oğlu ile duygusal yakınlaşma sağlamıştı.
Ebeveynler, ergen çocukları ile yaşadıkları çatışmaları abartmamalı, korkmamalı, bu çatışmalarla çocuğun duygusal boşalmalar yaşadığı bilinmelidir. Eğer bir çatışmasızlık isteniyorsa, ergeni, sanata ve spora yönlendirmelidir.
Ergenlerle girilen çatışmalar çözümsüzdür, bugüne kadar, hiçbir anne babanın bu çatışmalardan sonuç aldığını görmedim...
Aksiyon