Edebiyatın bilim dallarıyla ilişkisi: Bir edebî eser oluşturulurken az ya da çok bilim dallarının verilerinden yararlanılır. Örneğin bir hikâyedeki kahramanın öğretmen ya da asker olduğunu düşününüz.
Yazarın hikâyesini oluşturabilmesi için ele aldığı konu, kahramanların meslekleri gibi hususlar hakkında yeterince bilgi sahibi olması gerekir. Aksi hâlde yazacağı hikâyenin gerçekçiliği ve inandırıcılığı da zayıf olacaktır. Kimi zaman da bilim insanları mevcut edebî eserlerden esinlenebilirler. Sonuç olarak bilim dalları ile edebiyatın yöntemleri ve kullandıkları araçlar farklı olsa da aralarında etkileşim söz konusudur. Bunlardan bazıları şunlardır:
Edebiyat-tarih ilişkisi: Tarih, insanların geçmişte bıraktığı yazılı belgeler ve yaptıkları eserle dayalı, onların hayatlarını birçok yönden ele alarak araştıran bilim dalıdır. Yazarlar, edebî eserlerinde tarihin verilerinden yararlanırlar. Konusunu tarihten alan yüzlerce edebî eserin varlığı bunun en önemli göstergesidir. Tarihi bir olay, tarih açısından olduğu kadar edebiyat için de önemli bir kaynak olabilir. Buna en güzel örnek seyahatnamelerdir. Yine insanlığın karanlık dönemine ışık tutan destanlar da tarihin kaynakları arasında yer alır. Örneğin; “Oğuz Kağan Destanı” incelenirken o dönemin tarihi ile ilgili önemli bilgilere ulaşılır. Bu eserler, aynı zamanda tarihçilerin bilgi almak için başvurdukları önemli kaynaklardandır. Bu örnekler de gösteriyor ki edebiyatla tarih arasında birçok bakımdan yakın bir ilgi bulunmaktadır.
Edebiyat-toplum bilimi (sosyoloji) ilişkisi: Edebî türler içinde roman, hikâye, tiyatro vb. türlerin çoğunlukla insan ilişkilerine yöneldiği bilinmektedir. İnsan topluluklarının yapısı, gelişmesi olaylar karşısında tepki ve tutumları ise toplum biliminin alanına girmektedir. Dolayısıyla edebiyat bize toplum hayatındaki dalgalanmaları, gelişme ve olgunlaşmayı göstermektedir. Yazarların kaleme aldıkları eserler aracılığı ile toplumların sosyal yapıları, kültürel gelişimlerinin yanında, bir toplumun değişim ve gelişimleri hakkında ipuçları elde etmekteyiz. Toplum bilimini öğrenmeden bu türlerde edebî eser yazmak çok zordur
Edebiyat-psikoloji ilişkisi: Psikoloji, insanın bireysel oluş ve olgularını ele alırken bunun diğer bireylerle olan ilişkiler düzlemini de sorgular. Bir edebî eserin içinde yer alan bütün unsurlar ve bu unsurların birbirleriyle bağlantılarını da ele alır. Sonuç olarak psikoloji, tek başına bir bilim alanı olmanın yanında edebiyatın da en önemli kaynaklarından ve ilgi alanlarından biridir.
Edebiyat-felsefe ilişkisi: Edebiyatın birçok alanla ilişkisi olmakla birlikte, en etkin ve iç içe geçmiş ilişkisi de felsefe iledir. Felsefe ve edebiyat ilişkisi iki açıdan değerlendirilebilir. Felsefe edebiyat arasındaki en temel ilişki sistemi, edebiyat kuram ve akımlarında görülmektedir. Bununla birlikte edebî eserde ortaya konulan bir dünya ve bu dünyanın ilişkiler sistemi sorgulanırken felsefe devreye girer. Felsefe, bu ilişkiler sisteminin neden ve köklerini araştırır; bunları tanımlar.
Edebiyat-coğrafya ilişkisi: Her eser bir mekânın üzerinde ve o mekânın etkileri ile kaleme alınır. Mekân söz konusu olduğunda coğrafya da devreye girer. Bu yüzden bir edebiyat eserini, dolayısıyla edebiyatı coğrafyadan ayrı düşünmek mümkün değildir. Edebî bir metin bilgi vermek amacıyla yazılmaz. Edebî bir metinde öncelikli amaç güzelliktir. Bilimsel eserlerin öncelikli amacı ise bilgilendirmektir. Bir edebî eserin değişik bilim dallarından faydalanması edebî esere bilimsel bir eser niteliği kazandırmaz. Çünkü edebî eserde kişisel yorumlar ve kurmaca söz konusudur.