Ahiret; ölümden sonra insanların tekrar dirilmesiyle başlayan ve ebediyen devam eden hayatın adıdır. İnsanın yaratılış gayesi bilinmeden, dünyadaki hadiselerin sebebi anlaşılamaz. Ahiret; ebedi ceza ve mükâfatlar yeri, dünya ise ahiretin imtihan yeridir.
Allah'ın emir ve yasaklarına uymakla çeşitli sıkıntılar çekilecek, itaat edenle isyan eden birbirlerinden ayrılacaktır. İnsan inanıp çalıştığı, dünya ve ahiretini kazandığı zaman yükselmeye, bu dengeyi kaybedince de çökmeye mahkumdur. Gerçekten insan; Allah'ı tanıyan, O'na ibadet eden, ticaret, teknoloji, ilimle uğraşan, gökleri yerleri keşfe çalışan bir varlıktır.
Kâinatta her şeyin bir yaratılış gayesi olduğu gibi, elbette mükerrem bir varlık olarak yaratılmış insanoğlunun da yaratılış gayesi vardır. Bu gaye de hem dünya hem ahiret için çalışması, ikisini yan yana yürütmesidir.
Cenab-ı Allah buyuruyor ki; “Allah'ın sana verdiği (maldan harcayıp) ahiret yurdunu ara. Dünyadan nasibini de unutma.” (Kassas-77) insanın birini seçip, diğerinden kopmasının, Allah'ın dininde hiçbir dayanağı yoktur.
İnsanın ibadet etmesi, dünya için çalışmasına mani değildir. Her ikisini de beraber yürütmesi mümkündür. Örneğin bir kadın; temizliğini yapması, misafirliğe gitmesi, misafir ağırlaması, çocuğu ile ilgilenmesi vs. Ve aynı zamanda beş vakit namazını kılması mümkündür. Eli çalışırken dili Allah'ı zikretmesine mani değildir.
Çalışmanın, gayretin neticesi hem dünyada hem de ahirette kendini gösterecektir. Dünya çalışma, yorulma, mesafe kat etme yeridir. Yerine göre gayret, yerine göre sabır ve sebat, yerine göre de neticenin güzelliğini görme yeri iken, ahiret hayatı sadece neticenin elde edildiği cefanın değil, sefanın sürüldüğü yerdir.
Dünya ve ahiret dengesi kefeli teraziye benzer. Bir tarafa yüklenmek dengenin bozulmasını ahengin yok olduğunu gösterir. En mükemmeli teraziyi eşit noktada tutabilmektir.