Bizler kul olduğumuzun idraki içerisinde olduğumuz sürece, Allah’tan istediklerimizin ve isteyebileceklerimizin sınırı yoktur. Peygamberimiz (s.a.v), kendisi en yüksek makamlara talip olmuş ve bunları Allah’tan istemiştir. Çünkü Allah (c.c), kendisinden bir şey istenilmesinden ve isteyene vermekten hoşlanır. Bu nedenle Peygamberimiz, Allah’a dua etme ve isteme konusunda ashabını ve ümmetini uyarıp istemede sınırsızlığı öğretmiş; çokça ve bolca isteyebileceğimizi söylemiştir. Ayrıca yüce ve mutlak zengin olan Allah’ın, kendisinden istemeyene gazap ettiğini de bildirmiştir. Kendisi de zaten Allah’tan istenebilecek şeylerin en güzelini ve en pahalılarını istemiştir. Mesela:
“Makam-ı Mahmud’u” istemiş; sonra ümmetine kıyamet günü “Şefaat etmeyi” istemiştir. Kendisinin vefatı sırasında Cebrail’in refakatini istemiştir. Bize de ayrıca Allah’tan neler isteyebileceğimiz konusunda birçok ipucu vermiştir. Bunlardan biri de şöyledir:
“Sizden herkes, ihtiyaçlarının tamamını Rabbinden istesin; hatta kopan ayakkabı bağına varıncaya kadar…”
Şu hâlde, “Allah’tan neler isteyelim, neler istemeyelim, neler yerinde olur, neler olmaz” gibi düşünceleri bir tarafa bırakarak, ondan dünyalık ve âhiretlik, her şeyimizi ama her şeyimizi istemeliyiz. Bir şartla ki, bütün dua ve ibadetler için geçerli olan ihlâs ve samimiyetle. Evet, ihlâsla ve samimi olarak Allah’tan kim ne isterse Allah ona istediğini verir, mahrum bırakmaz.
Kendisine hiçbir şey zor gelmeyen yüce Allah da bizden razı olduktan ve bizi kabul ettikten sonra, bizim istek ve ihtiyaçlarımızı yerine getirecektir. Biz, küçük-büyük, önemli-önemsiz demeden; ne olursa olsun, her şeyimizi “yalnız ondan istemeliyiz.” Zira Onun hazinesinde “yok” yoktur; yeter ki biz isteyelim ve istemesini bilelim…