Beşten yeni çıkmış,ürkek,çegingen ve utangaç bir çocuktum.Okullar açılalı bir ayı geçmişti. Ama ben daha yeni Kastamonu'da orta okula kayıt yaptırmıştım. On onbir yaşlarında iken hem Taşköprü'den hem de annemden ve babamdan ayrılmış, gurbetin ne kadar acı olduğunu daha o yaşlarda tatmıştım. Bundan sonra artık hep gurbette yaşayacaktım.
Merkez Orta Okulnda Okulda ilk günüm. Kayıt işlemlerim bitti. Sınıfa gideceğim ve derse gireceğim.Merdivenlerinden, koridorlardan endişeli ve heyacanlı adımlarla 6-C sınıfının kapsına kadar geldim. Biraz durakladım. İçeriye nasıl gireceğim? Ne diyeceğim? Nereye oturacağım? Tanımadığım çocukların arasında ne yapacağım? Eksiklerimi nasıl tamamlayacağım? Zihnimdeki soruların ardı arkası kesilmiyordu.Kapıyı tıklattıktan sonra içeriye girdim. Sınıfta derin bir sessizlik. Çıt bile çıkmıyor.Kimse biri birine bakmıyor. Öğretmen de orta görünmüyordu. Sıraların arasında oturan gözlüklü birini fark ettim. Neden oturmuş ki derken bana bir soru geldi;
-Welcome.
-….(?)
-What is your name?
-…….(?)
Bunları daha önce duymamıştım.Hoca anlamayacağım şekilde konuşuyordu.Ama sonra durumu fark etti..
_Adın?
_ Ali Cüre öğretmenim?
_ Hoş geldin Ali Cüre. Dersimiz ingilizce ve şimdi birinci yazılıyı yapıyoruz.
_(?)..Öğretmenin ben yeni kayıt oldum da.. Daha önce hiç ingilizce görmedim.
_ İyi o zaman sen bahçeye çık oyna..
.....
O gün benim için dönüm noktasıydı.Artık orta okullu olmuştum.Peki o zamana kadar nerdeydim?
….
Fazlı Çetin. 27 Mayıs İlkokulu Müdürü.Hafif göbekli,esmer tenli, saçları dökülmüş, sempatik görünüşlü ve sıcak kanlı biriydi. Sevecen konuşmaları, şefkatli davranışları ile amca gibi, baba gibi öğrencilere kendini sevdirmişti.
Müzik ve resim derslerimize gelir, bizim seviyemize iner, bizi dinler, hep birlikte belirlediğimiz bir etkinlikle dersi tamamlardık. Sadece ders yapmak veya dersi doldurmakla kalmaz, hem dersi eğlenceli hale getirir hem de bize güven aşılardı. Donuk ve monoton bir ders değil, aktif ve katılımcı bir ders yapmaya çalışırdı. Kızlardan ve erkeklerden bir grup yapıp şarkı, resim ya da şiir okuma yarışması düzenler, bizi cesaretlendirir, bize özgüven aşılaması yapardı.Onun dersinde herkes kendini son derece becerikli, yetenekli ve mutlu hissederdi. Sosyalleşirdik.
Okulumuzdaki fakir aile çocuklarına yardım eder, bunu yaparken kimseyi incitmez ve utandırmazdı. İşin ilginç yanı şimdiki gibi o zamanlar hiçbir aile yardım istemezdi.Durumunu kimselere arz etmezdi. Ayrıca aileler arasında maddi yönden aşırı bir farklılık da yoktu. Okulda kim zengin kim fakir belli değildi.En zenginimizin babası ya ayakkabıcıydı, ya çayçı, ya da bakkaldı.
İlkokul son sınıfa gelmiştik. Kemal Hocamız sınıf öğretmenimizdi. İkisi birlikte sınıfımızdan beş arkadaşı belirlemişler yatılı okul sınavları için. Gerekli evrakları doldurup babalarımıza onaylattıktan sonra bizim adımıza müracaat ettiler.
Nihayet sınav günü geldi. Fazlı beyin o zaman açık mavi,binek bir Renault arabası vardı.Kışın sonları, baharın başlarında, bir sabahın soğuğunda erkenden bizi arabasıyla alıp Kastamonu’ya sınava götürdü. İlk kez onun sayesinde uzun bir araba yolculuğu yapmıştım ve Kastamonu’yu ilk kez o zaman görmüştüm.Önce bizi bir lokantaya götürdü.Sıcak bir çorba içirdi. O zamana kadar bir lokantada yemek yememiştim.
Daha öncesinde hiç sınava girmemiştik. Ne bir test çözmüşlüğümüz var, ne de bir sınav hazırlılığımız. Lisede bile dershaneye gitmedik. Zaten o yıllarda dershane olsa paramız yoktu,paramız olsa, dershane yoktu. Ben lise sonda iken bile Kastamonu da henüz dershane yoktu. Kim bilir, zengin aileler çocuklarını İstanbul’a ya da Ankara’ya gönderiyorlardı.
Her neyse belki bize sınavla ilgili taktik felan da vermiştir. Heyacanlanmayın, korkmayın, sorular zor değildir gibisinden birşeyler söylemiştir. Nasıl yaptık, nasıl çözdük bilmiyorum. Sadece aklımda kalanlar şekilli sorulardı.Biri birini takip eden şekiller.. O şekillerin devamında aşağıdakilerden hangisinin gelmesi gerekir biçiminde soruların olduğunu hatırlıyorum.
Sınavdan çıktık ve unuttuk.Aradan aylar geçti. Okul bitti. Yeni dönem başladı. Ben Kur’an kursuna yazıldım. Bir yıl sonra İmam Hatip Lisesine gidecektim. Babamın mantığına göre beş vakit ezan okuyup namaz kıldıracaktım, sair zamanlarda yan gelip yatacaktım. Babamıza itiraz edecek halimiz yoktu. Arkadaşlarımdan ayrılmıştım. Onlar orta okula gidiyordu. Halen sınavla ilgili bir haber yoktu. Belliki kimse kazananmıştı. Zaten çoktan unutmuştuk o sınavı.
Okullar açılalı bir ayı geçmişti. Bir gün Fazlı Hocam babamı okula çağırmış. Benim yatılı okul sınavını kazandığımı söylemiş. Ve babamı ikna ederek Abdurrahmanpaşa Lisesine yatılı okul öğrencisi olarak kayıt yaptırmam gerektiğini anlatmış. abamın hoşuna gitmiş. O günü hep anlatıp dururdu,öğünürdü benimle.
Babam durumu anlatınca çok sevindim.Kendimi takım elbiseli, kıravatlı,koltuğumun altındaki kitap ve defterlerle okula gidip gelirken hayal ediyordum.Sevinçliydim. Ama bir sorun vardı.Annemdem babamdan,mahallemden, arkadaşlarımdan ayrılacaktım. Bir yanımda mutluluk, bir yanımda keder,üzüntü. (Şimdi üniversitede okuyan çocuğumuza kıyıp ta yanımızdan ayıramıyoruz. O körpe hailimizle nasıl gittik, annem nasıl saldı halen anlamış değilim.)Annem “benim Alim okuyup büyük adam olacak” diye teselli etse de epeyi bir zaman alışamamıştım. Rahmetlik komşumuz, Zefure Nineyi de hiç unutmam.Onların kapısının önünden ağlamaklı bir şekilde geçerken beni hep teselli ederdi.İlk fırsatta Taşköprü Lisesine dönmenin planlarını yapmaya başlamıştım.
Herkesin hayatında bir dönüm noktası vardır. Ve o noktasında birileri durur, sizi bir tarafa yönlendirir.Fazlı Hocam da Kemal Hocamızla birlikte benim hayatımın dönüm noktası üzerinde bulunuyordu.Ve o gün, benim hangi yoldan gitmem gerektiğini söylemişlerdi.
Şimdi böyle öğretmenlerden ne kadar var bilmiyorum. Umarım sayılmayacak kadar çoktur. Ülkemizin şu günlerde içinden geçtiği süreçte, devletin bazı bölgelerdeki öğretmenlerini geri çektiğini gördükçe, o çocukların nasıl bir dönüp noktasında olduğunu ve hangi tarafa yöneldiğini acı acı düşünüyorum.Ve bizi yetiştiren,elimizden tutan yani hayatımızın dönüp noktasında bize yol gösteren o hocalarımıza giyaben teşekkür ediyorum.
Bu hocalarımızdan ilkleri Meral Çetin Hıraca hanımın babası Fazlı Çetin, ve Hüseyin Göktürk beyin babası Kemal Göktürk idi.
İkisine de Allah’tan rahmet diliyorum.
Ha bu arada lise 2 nin başlarında Taşköprü Lisesine dönebildim.