Kişilerin birbiriyle veya devletle olan her türlü ilişkilerini düzenleyen, toplumun huzur ve güvenliğini koruyan kurallara hukuk denir. Hukuk kuralları yapılırken toplumun ihtiyaç gereksinimleri ile devletle olan her türlü ilişkisi göz önünde tutulur. Bu nedenle her devletin kendisine ait hukuk kuralları vardır. Nasıl ki her insanın ihtiyaçları farklıdır devletlerin de hukuk kuralları böyle farklıdır. Değişen yaşam şartları hukuk kurallarının zamanla değişiklikler göstermesine neden olabilir. Toplumun huzur ve mutluluğu insanların hukuk kuralarına uymasıyla yakın ilişkilidir. Her devlet kendi özelliklerine uygun iç hukukunu kendisi belirler.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1923 yılında kurulmuş kendi ihtiyaçlarına göre kendi hukuk kurallarını çağın şartlarına göre düzenlemiş büyük bir devlettir. Ülkemiz kanunları demokratik ilkelere dayanan millî, çağdaş ve insan haklarına saygılı maddelerden oluşmaktadır. Emin adımlarla çağdaşlaşma yolunda ilerleyen devletimiz uluslararası alanda da diğer ulusların kutsallarına saygılıdır. Osmanlı Devleti çok uluslu bir yapıya sahip dinî kurallara göre yönetilen bir “şer-i hukuk” devletiydi. Osmanlı Devleti içinde yaşayan azınlıklar son dönemlerde sürekli huzursuzluk çıkarıyorlardı. Bu huzursuzlukları çözmek için Osmanlı Devleti zaman zaman farklı uygulamaları hayata geçirmiştir. Osmanlı zamanında uygulanan kapitülasyonlar, toplumun toplumsal ve ekonomik temellerine zarar veriyordu.
Cumhuriyet sonrası tüm bu eşitsizlikleri ortadan kaldırmak için hukuk alanında çalışmalar yapıldı. Lozan Antlaşması sonrası ülkedeki tüm azınlıklara verilen ayrıcalıklar ortadan kaldırılmıştı herkes yasalar önünde eşit hâle gelmişti. Yeni anayasa düzenlemeleri laik hukuk devleti ilkelerine göre din, dil ve ırk ayrımı yapılmadan toplumun ihtiyaçları göz önünde bulundurularak ele alındı. Yapılan hukuki düzenlemelerin desteklenmesi için 1925 yılında Ankara Adliye Hukuk Mektebi ( Hukuk Fakültesi) açıldı