DP Hükümetleri ( 1946-1960) döneminde o çağın sosyolojik yapısına uygun köy enstitülerinde okuyanlar bin bir çeşit iftiralara uğramış ve bu güzide kurumlar kapatılmıştır.
1980-1980 dönemi arasında bütün hükümet proğramlarında eğitimde fırsat eşitliği görüşü belirtilmişse de eğitim tüm yurda yaygınlaştırılmamıştır. Ayrıca, eğitimde cinsiyet eşitliği sağlanamamıştır. Buna ek olarak, Yükseköğretimde kurumlar beklenen talebi karşılayacak ölçüde yapılanmadığı görülmektedir.
Hükümet proğramlarında genel olarak ulusal birlik savunulmuştur. Ancak bu dönem içinde öğretmenlerimizin de içinde yer aldığı binlerce yurttaşımız yaşamını yitirmiştir. Bu dönemde bazı siyasal iktidarları, tarihimizin hiçbir döneminde eşine rastlamamış ölçüde bir öğretmen kıyımına başvurarak ve Anayasanın ve hukukun tanıdığı bütün güvenceleri kağıt üstünde bırakarak, öğretmenliği dayanılmaz güçlükleri olan bir meslek haline getirmiştir. Yine, mektupla öğretim ve Yay kur gibi bilimselliği tartışılan yükseköğrenim kurumların açılması bu döneme denk düşmektedir. Yine, bu dönemde hükümet proğramlarında yer verilen öğretmen açığı çözülememiştir. Bu dönemde, özel üniversite kurma izni verilerek, eşitliğin maddi durumu iyi olanların yararına bozmaya zemin hazırlanmıştır.
Çok genel anlamda, 1980’den AKP iktidarına kadar eğitimde görülen sapmalar izleyen satırlarda verilmiştir. Eğitimde cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi hükümet proğramlarında öngörüldüğü halde bu beklenti gerçekleşmemiştir. Okulların demokratik bir kimliğe büründürülememiştir. Teknolojinin okullarda yaygınlaştırılacağı vaatlerine karşılık önemli bir gelişme sağlanamamıştır.
Toplumsal kalkınmanın itici gücü olan eğitime GSMH’den önemli ölçüde kaynak aktarılacağı hükümet proğramlarında belirtilmişse de bu beklenti gerçekleşememiştir. Buna ilaveten, bireylerin değişen koşullarına uyumlu bir aracı olan olan “ Halk Eğitimi” hükümet proğramlarında yer almasına rağmen, bu doğrultuda gösterilen çabaların yetersiz olduğu görülmektedir.
Diğer taraftan, eğitim hizmeti her düzeyde okul içine dönük kalmıştır. Çevre ile iş yaşamı ve okul yaşantısı son derece sınırlı kalıp, işlevsel öğretim gerçekleşmemiştir. Sınavlar bitince kitabı yakan, okumaktan nefret eden insanlar yetişmiştir. Yetenekli olanların, eğitimin en üst basamaklarına yükselecek bir eğilim sağlanamamıştır. Yine bu dönemde, okuma yazma oranı ile ilköğretimden yükseköğretime dek tüm okullaşma oranları Avrupa ülkeleriyle karşılaştırılmayacak kadar düşüktür.
Köylerde yaygın birleştirilmiş sınıf uygulaması, kentlerde kalabalık sınıflar öğretmenleri çaresiz bırakmıştır. Bunun sonucu olarak, bazı alanda insan gücü fazlası, bazı durumlarda insan gücü açığı ile karşılaşılmıştır.
Eğitimin niteliği birkaç kent dışında son derece düşük olduğu görülmüştür. Bugün de bu durum devam etmektedir. Öğretim, ezbere dayanmış, analitik, senteze götürücü ve yaratıcı düşünce gelişmemiştir. Gözde okullara, üniversite bölümlere girmenin yolu özel derslerden geçen çetin bir yarışa bağlammış, bu günde devam etmektedir. Bu sistem içinde öğrenciler birer yarış atı, öğretmenler atlarını yarışa hazırlayan jokeylerin ruh halini bugünkü gibi almış. Rehberlik ve yönlendirme hizmetleri her düzeyde ihmal edilmiştir. Öğretmenlere mesleğinin gerektirdiği statü ve saygınlık bir türlü kazandırılamamıştır. Eğitim yönetimi ve yönetici olmanın öğretmen olmaktan başka koşul olmadığı için, eğitim sistemi yönetim görevleri için hazırlanmış elemanlar tarafından değil, politikacılara, siyasal partilere, politika kokan dernek vb. yakınlığı ile bilinenlerce doldurulmuştur.
Bütün bu eğitim sorunları AKP iktidarları döneminde de devam etmiştir. Üstelik eğitim sorunları büyüyerek devam etmiştir. Eğitim ticarileşmiş, üniversitelerin ticarileşmesine hız verilmiş, müfredat neoliberalizm hız kazanmış, politik kadrolaşma hızlanmıştır. 4+4+4 eğitim yasasıyla Cumhuriyetin temel dinamikleri yok edilmeye çalışılmıştır. Ulusal eğitim yok edilmeye çalışılmıştır.