Çocukluk döneminde yaşanan olaylar insanların hayatlarının şekillenmesinde çok büyük bir önem taşır. Boston Çocuk Hastanesi’nin Çocuk Hastalıkları bölümünde öğretim üyesi olan Dr. Charles Nelson tarafından gün yüzüne çıkartılan olay bu konuya örnek olacaktır:
ABD’nin Wisconsin eyaletinde yaşayan Carol ve Bill Jensen, üçü de dört yaşında olan Tom, John ve Victoria adlı çocukları evlat edinmişlerdi. Önceden kimsesiz olan bu çocuklar, evlat edilene kadar Romanya’daki devlet yetimhanelerinde korkunç koşullara maruz kalmışlar, bu durum beyin gelişimlerini de etkilemişti.
Jensen’lar Romanya’dan çıkartmak üzere çocukları alıp bir taksiye bindiklerinde, Carol taksi şoföründen çocukların söylediklerini kendisine çevirmesini istedi. Şoförün yanıtı, çocukların konuşmalarının anlamsız olduğu yönündeydi. Bu, bilinen bir dil değildi; normal etkileşime aç olan çocuklar, tuhaf bir kreol dili geliştirmişlerdi. Büyürken öğrenme bozukluklarıyla da başa çıkmak zorunda kaldılar. Tüm bunlar, çocuklukta yaşadıkları yoksunluğun birer sonucuydu. Tom, John ve Victoria, Romanya’daki günleriyle ilgili fazla bir şey hatırlamıyorlar. Ama bu yetimhaneleri bütün canlılığıyla hatırlayan biri var.
Yapılan araştırmalar şunu gösteriyor: Devletin bakım kuruluşlarındaki çocukların beyinleri gelişmiyor. İki yaşına kadar evlat edinilen çocuklar toparlanabiliyor. Ama enstitülerde vakit geçirip ailelere geç verilenlerde zihinsel hareket yavaşlıyor. 42 aydan sonra yetimhanelerde kalan çocukların beyinleri inceleniyor. Tablodan da görüldüğü üzere, yetimhaneye hiç yatmamış çocukların beyinleri hızlı ve rengarenk çünkü aktivite var. Yetimhanede kalan çocukların beyinlerindeyse iki renk var çünkü çok daha az faaliyet var.