Birçok ebeveynin ortak problemi, çocuklarını vaktinde yatıramamaktır. Anne baba “Yatma vakti geldi!” diye seslendiğinde, çocuğun “Karnım acıktı” diye cevap vermesi hemen her evde son dakika krizlerinden biridir.
Hâlbuki tam da yatma vaktine denk gelen “Karnım acıktı… Susadım… Tuvaletim geldi…” sözleri, çoğunlukla, açlıktan, susuzluktan veya tuvalet ihtiyacından değildir. Bunlar, genelde, günü bitirmeyi duygusal olarak kabul edemeyen çocuğun, bilinçaltından gelen eylem çağrılarıdır.
Bir başka deyişle, bazı çocukların uykuya direnci, fizyolojik ihtiyaçlarının giderilmemiş olmasından değil, duygusal ihtiyaçlarının doyuma erişmemiş olmasındandır…
Duygusal ihtiyaçların doyuma erişmesi, ancak, çocuğun ebeveyni ile bir “duygusal aktarım” yapması ile mümkündür.
Duygusal aktarım, düşünceleri paylaşmak, güne ait birikenleri boşaltmaktır. Ve bu ruhsal rahatlamanın “mutlak” şartıdır.
Duygusal aktarım aracı, iletişimdir… Çocuk, yatmadan önce konuştukça rahatlar. Rahatladıkça dinlemeye ihtiyaç duyar.
Duygusal aktarımı tamamlamamış çocuğu baskı ve zorlama ile yatırmak yerine, daha çok yakınlaşmak gerekir.
Bunun için çocukla yatağının üzerine oturup uyku öncesi en az yarım saat sohbet etmek, günün birikintilerini boşaltması için fırsat vermek, aktarımı tamamladıktan sonra da bir hikâye anlatmak, onun ruhen rahatlamasını ve uykuya geçmesini kolaylaştıracaktır.
Birçok anne, böylesi dakikalar geçirdiği hâlde, yine de çocuklarında uykuya karşı dirençten yakınır. Burada altı çizilecek önemli bir ayrıntı daha var, çocuk, duygusal ihtiyaçlarını sadece anneden gidermez… Çocuğun uyku öncesi babaya da ihtiyacı vardır. Babasına anlatacakları da var olan bir çocuğa annenin yakınlaşma çabaları yetersiz kalır.
Peki, doğru yöntem nedir?
Uyku öncesi duygusal aktarım sırasında, her iki ebeveynin aynı anda aynı ortamda bulunması pedagojik olarak doğrudur. Çocuk anlatacaklarını tamamladığında ve uyumak üzere yatağa uzatıldığında, ebeveynden birinin odadan ayrılıp diğerinin uyku öncesi ninni söylemesi, hikâye anlatması duygusal gelişime büyük katkı da sağlar.
“Bütün bunları yapıyoruz ama bizimkisi yine de uyumuyor.” diyen ebeveynler için birkaç pedagojik ayrıntıyı da aşağıya not alalım:
1-) Çocuk, uzunca bir zamandır geç saatte yatıyor ve sabah da uyanmakta zorluk çekiyorsa, uyku düzeni, akşam erken yatırmaya çalışmakla değil, sabah erken kaldırmakla başlamalıdır. Çocuğun erken kaldırılması, akşam erken yatmayı kolaylaştırır.
2-) Uykudan en az 2 saat önce yemek bitmiş olmalıdır. Yatmadan önce yemek, kaliteli uykuya engeldir.
3-) Uykudan en az 1 saat önce internet, cep telefonu, televizyon kapanmalıdır. Teknolojik dürtüler, uykuyu zorlaştırdığı gibi, uyku kalitesini de bozar.
4-) Pedagojide, vaktinde yatma kuralı “sadece” çocuğa ait bir kural değildir. Ebeveynler de istirahat vakti geldiğinde odalarına çekilmeli, günü birbirleri ile değerlendirmek üzere kendilerine vakit ayırmalıdır. Çocuğu tek başına yatağa gönderip anne babanın salonda televizyon izlemesi, pedagojik olarak oldukça yanlıştır.
Bütün bunlara dikkat edildiği hâlde “Bizim çocuk hâlâ cin gibi ayakta” deniliyorsa, bazı çocuklar mizaçları gereği cıvıl cıvıl ve yaşama sevinci ile doludur. Onlar için günü bitirmek neredeyse imkânsızdır. Böylesi bir çocuğu olan ebeveyn, baskı ile çocuğunun yaşama sevincini söndürüp yatağa göndermek yerine, bu “geçici dönemi” en az çatışma ile atlatmaya gayret etmelidir.
Çocuklukta uykuya direncin, ergenlikte çok uykuya dönüşeceği unutulmamalıdır.