Fakat hedefin büyük olması, sınav için fazlaca emek harcanması ve çocuğu motive etmek istenirken yapılan bilinçsiz baskılar nedeniyle kaygının dozu kontrol edilemeyecek düzeye çıkmaktadır.
Bu yüzden sınavlarda cevabı bilinen soruların cevap kağıdına yanlış işaretlenmesi veya kaydırılması, unutulması , bir soruda takılıp kalınması, sınavın ortasında beynin bir anda düşünemez hale gelmesi gibi ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Sistematik olarak sınav kaygısı yaşayan öğrenciler ergenlik dönemi ve sonrasında kişilik bozuklukları veya anksiyete sorunları ile karşılaşabilmektedirler.
Çocukta oluşan sınav kaygısının önemli bir bölümü aileden çocuğa geçmektedir. Şöyle ki:
Yemek yerken “Yemeğini bitir, yoksa sınavda kafan çalışmaz”, film izlerken “Bak ne kadar güzel evlerde oturuyorlar, sen de derslerine çalışırsan bunları elde edebilirsin”, oyun oynarken “Bak falancanın oğlu, oyununu da oynuyor, dersini de yapıyor” gibi sözlerle çocuğa yükleme yapılmakta, bu da birikerek sınav kaygısı oluşturmaktadır.
Bu tür hareketler motivasyon amacı güdülerek ve biraz da hatırlatma amaçlı yapılmaktadır. Fakat netice olarak çocukla yapılan diyaloglar hep bu eksende olunca yarardan ziyade zarar getirebilmektedir. Çoğu veli bu denli üzerinde durmalarına rağmen çocuğunun neden bildiğini okuduğuna anlam veremez. O zaman şöyle bir örnek verelim.
Çocuğuna yemeğini bitirmesini tavsiye eden anne neden başladığı diyeti bitiremediğini, neden istediği kiloya ulaşamadığını düşünsün. Az yemeyle kilo verildiğini biliyor, neden az yemiyor ? Çocuğuna sürekli ders çalış diyen baba neden milyarder değil ? Kendisi daha çok çalışsaydı şimdi büyük bir malikanede oturuyor olurlardı değil mi?
Çocuğumuzun sınav kaygısı yaşamasını istemiyorsak, çocuğumuzun başarılı olması için içimizde yaşadığımız endişeyi ona kusmamalı, belki damla damla vermeliyiz. Çünkü bizim kaldırabildiğimiz kaygıyı çocuklar kaldıramaz.
Çocukta Sınav Kaygısı Nasıl Azaltılabilir ?
Çocuğa boyundan büyük hedefler koymak ve dar alternatifler sunmak kaygı oluşturacaktır. Bunun yerine hedeflerin esnek olması ve çocuğun kapasitesi ile orantılı olması gerekmektedir. Çocuğun üzerindeki aile baskısı kalkınca zaten bu konuda ciddi rahatlama sağlanacaktır.
Unutmamak gerekir ki, bilmek ve yapmak çok farklıdır. Siz sürekli doğruları yapmadığınıza göre çocuğunuzun da sürekli dediklerinizi yapmanızı bekleyemezsiniz. Bu nedenle çocuğunuzla sürekli aynı konuşmaları yapmayınız, çocuğunu ne yapması gerektiğini biliyor ama işine geleni yapıyordur.
Çocuğun başarılı bir öğrenci olması içindeki endişeleri azaltacaktır. Başarı ise izafi bir şeydir. On üzerinden dokuz almak kimine göre başarı kimine göre de başarısızlıktık. Çocuğunuz olabildiğince efor sarf ettikten, emek verdikten sonra ancak yetmiş aldığında “Biraz daha çalışırsan seksen-doksan alabilirdin” derseniz çocuk sınav kaygısına girecek veya dersleri tümden boşlayacaktır.
Halbuki yetmiş aldığında sevinseydiniz ve iltifat etseydiniz, çocuğunuz yetmiş almanın bile iyi olduğunu düşünecek ve daha rahat olacaktı. “Marifet iltifata tabidir” demişler atalarımız. Yetmiş ile büyüklerinin övgüsünü kazanan çocuk aynı şekilde çalışıp yeniden iltifat almayı hedefleyecek, belki de daha yüksek puan alacaktır.
Çocuğu strese soktuktan sonra sınav öncesi gidilen piknikler, sinemalar elbette yararlıdır ama ancak teselli ikramiyesi gibidir. Çocuğun sınav kaygısını “dozunda” yaşamasını istiyorsanız, onun mevcut haliyle başarılı olduğunu hissettirmeli ve bundan dolayı da ara sıra ödüllendirmelisiniz. Çocuk ödüllerle gaza gelip daha fazla çalışmayı kendisi istemelidir. Ödülü alamamaktan daha büyük ceza yoktur. Bu nedenle çocuğunuza sürekli uyarılar yapmak veya cezalar vermek yerine hedefi düşürüp ödülleri büyütünüz, böylece bir süre sonra sınav kaygısı değil “sınav fırsatı” yaşayacaktır.