Özellikle son yıllarda Türkçe ve edebiyat sorularında çok yerde karşımıza çıkan bu kavramlar, aslında çok basit bir şekilde çözümlenebilir. Bunun yolu, metinde anlatılan olaylarda yazarın var olup olmadığını kontrol etmektir.
Daha kapsamlı bir şekilde tanımlayacak olursak; “birinci ağızdan anlatım” yazının olay örgüsünde yazarın bizzat bulunduğu ve genellikle fiillerin “gördüm, yaptık, başlıyoruz” gibi yazarın da içinde bulunduğu kiplerle çekimlenen anlatım türüdür. Bu anlatım türünde yazar, anlatılan olayın bizzat kahramanlarından biridir. Yani yazar kendi başından geçen olayı anlatmaktadır.
Örnek: “Kapıdan çıkarken soluk yüzlü, sert bakışlı, iri yarı bir adam karşımda dikildi ve gözleri benden hesap sorar gibiydi. Aldırmadan yoluma devam etmeye çalıştım. Çirkin suratını aklıma kazıdım ve onun bakışlarındaki derin anlamı çözme gayretiyle saatlerce yürüdüm.”
Yukarıdaki örnek incelenirse, yazar (yani yazıyı kaleme alan kişi) olayın bizzat içindedir. “Ben” kelimesini, “çalıştım, yürüdüm” gibi fiilleri kullanmıştır. Bunun için bu metin birinci ağızdan anlatılmıştır.
“Üçüncü ağızdan anlatım” ise, anlatılan olay örgüsünde yazarın bulunmadığı, yazıyı yazan kişinin ancak bir gözlemci veya kurgu sahibi olduğu anlatım türüdür. Bu tür yazılarda birinci tekil şahıs kipi kullanılmaz, yazar hep başkalarının başından geçen olayları anlatır.
Örnek: “Kapıdan çıkarken soluk yüzlü, sert bakışlı, iri yarı bir adam karşısına dikildi ve gözleri ondan hesap sorar gibiydi. Aldırmadan yoluna devam etmeye çalıştı. Çirkin suratını aklına kazıdı ve onun bakışlarındaki derin anlamı çözme gayretiyle saatlerce yürüdü.”
Yukarıdaki örneklerde aynı metni kullanmamızın sebebi, aradaki farkı daha rahat görmenizdir. Ayrıca sık sık “İkinci ağızdan anlatım yok mu?” diye bir soruyla karşılaşıyoruz. Yoktur; çünkü bir metinde ya kişinin kendi başından (birinci ağız) geçen olay anlatılır ya da bir üçüncü şahsın başından geçen bir olay. “Sen” şahsına göre bir olay örgüsü mümkün değildir.