Ödev cevabı kısaca,
Bu ayetler, sabır ve dua üzerine odaklanır, Allah'a dayanmayı vurgular ve imanın salih amellerle birleştirilmesini önerir. Ayrıca Allah'ın yardımı ve merhametinin inananları kuşatacağını belirtir ve Kuran'ı bir rehber olarak kullanmanın önemini vurgular. Bu ayetler, inananların imanlarını güçlendirmelerine, zorlukları aşmalarına ve doğru yolu bulmalarına yardımcı olur.
Bakara Suresi 153-157. Ayetlerde verilen mesajlara geçmeden önce ayet-i kerimeyi paylaşalım.
“Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım dileyin. Şüphesiz Allah sabredenlerin yanındadır.” (Bakara 153)
“Allah yolunda öldürülenler için "ölüler" demeyin. Hayır, onlar diridirler, fakat siz bilemezsiniz.” (Bakara-154)
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!” (Bakara -155)
“Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde, "Doğrusu biz Allah’a aidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz" derler.” (Bakara -156)
“İşte rablerinin lütufları ve rahmeti bunlar içindir ve işte doğru yola ulaşmış olanlar da bunlardır.” (Bakara -157)
Bakara suresi, 153. ayet: Ahlakın temel kavramlarından biri olan sabır, “acıya katlanma, sıkıntıya göğüs germe; Allah’a (c.c.) tevekkül ederek sıkıntılara katlanma; insanın kendisini dinin yapılmasını emrettiği işleri yerine getirme hususunda zorlaması” gibi anlamlarda kullanılır.
Kur’an’da, Müslümanların ibadetlerini yerine getirme, haramlardan kaçınma, her türlü düşmanca hareketlere karşı direnme, musibet ve acılara katlanma gibi dayanıklılığı gerektiren her durumda sabretmesi gerektiği vurgulanır. Müslümanların, sabır ve sebat göstererek, Allah’ın (c.c.) divanına durup namaz kılarak O’ndan yardım dilemeleri istenir; Allah’ın (c.c.) sabredenlerin yanında olduğu müjdesi verilir. Sabır, insanın bir amaç için ortaya koyduğu özverinin, kararlılığın, güçlü azim ve iradenin ürünüdür. Namaz ise onun bedeni, dili ve kalbiyle kısacası bütün varlığıyla Allah’a (c.c.) yönelmesi hâlidir.
Bu ayette belirtildiği gibi insanın sabrı Allah’tan (c.c.) istemesi gerektiği vurgulanır. İman edenler için sabır, aktif bir hareketliliktir çünkü herhangi bir musibet durumunda çaresizce şikâyet etmek değil, bu istenmeyen durumdan çıkış için bir yol bulması tavsiye edilmiştir. Kur’an, insana bu yolun namazla birlikte yapılmasını tavsiye etmiştir çünkü müminin Allah’a (c.c.) en yakın olduğu an namazdır. Mümin, bulunduğu bu olumsuz durumdan çıkış imkânının sadece Allah’ın (c.c.) dilemesiyle olacağını bilir. Ayrıca Kur’an’da, Allah’ın (c.c.) sabredenlerle birlikte olduğunu da vurgulanır
Bakara suresi, 154. ayet: Allah (c.c.) yolunda ve O’nun rızası için, Allah’ın (c.c.) kutsal kabul ettiği din, vatan, namus, mal ve can güvenliği için cihat ederken ölen veya öldürülen kişiye şehit denir. Allah (c.c.) yolunda şehit olmak sıradan bir ölüm gibi değildir. Bu sebeple şehitlere “ölüler” demek, yani onları diğer ölüler gibi düşünmek yanlıştır; aksine onlar diridirler fakat insanlar bunu fark edemez, onların canlı olduğunu hissedemezler. O hayat, bu dünyadaki duyularla hissedilecek bir hayat değildir. O, ruhani bir hayat, daha doğrusu gerçek bir hayattır.
Ölümden sonra iyilerin ruhları, ahiretteki güzel makamlarını görerek onunla mutlu olurlar; kötülerin ruhları da cehennemdeki yerlerini görerek bundan elem ve acı duyarlar. Şehitler ise yalnız yüksek makamlarını görmekle kalmayıp cennet nimetlerinden de faydalandırılırlar. Şehitler Allah (c.c.) katında diridirler. Rızıkları ruhlarına sunulur, kendilerine rahatlık ve ferahlık verilir. Ayrıca Kur’an’da “Allah, yolunda öldürülenlerin amellerini asla boşa çıkarmayacaktır.” (Muhammed suresi, 4. ayet.) buyrularak şehitlerin yaptığı işlerin ahirette mükâfatı olacağı müjdelenir.
Bakara suresi, 155-157. ayetler: Müslümanlar 612 yılında Mekke’den Medine’ye göç ederek müşriklerin saldırılarından kısmen kurtulmuşlardı fakat hicretin ilk yıllarında hâlâ korku ve kaygıları devam ediyordu. Nitekim kısa zaman sonra çatışmalar başladı. Bu arada hicret eden Müslümanlar mallarını Mekke’de bıraktıkları için ağır maddi sıkıntı çekiyorlar, çatışmalarda da mal ve can kaybına uğruyorlardı. Ellerindekini kardeşçe paylaşmalarına rağmen Peygamberin ailesi bile günlerce aç kalıyorlardı. Bu ayette özellikle Medine Dönemi’nin ilk yıllarındaki bu sıkıntılara işaret edilmekle beraber, genel anlamda Allah’ın (c.c.) insanları bu tür sıkıntılarla imtihan etmesi her zaman mümkün olduğundan, ayetin anlamı, amacı da mutlak ve geneldir.
Allah (c.c.), insanları imtihan etmiş ve dilediği her zamanda imtihan edecektir. Allah’a (c.c.) dayanıp sıkıntılar altında ezilmeyenler hem dinî hem de dünyevi bakımdan kazanmışlardır; bu Allah’ın (c.c.) yasasıdır. Onun için 155. ayetin sonunda “Sabredenleri müjdele!” buyurularak yeniden sabra vurgu yapılmış; 156. ayette bu sabrın imanla ve teslimiyetle bütünleşmiş bir sabır olduğu özellikle belirtilmiştir. Bu ayetler bir yandan Hz. Peygamberle (s.a.v.) ona inanan ilk Müslümanların sahip oldukları kesin imanla yüksek ahlakı ve üstün moral gücünü yansıtmakta; bir yandan da örnek Müslümanın karakteristik yapısını tanımlamaktadır. Bu yapının temel taşı Allah’a (c.c.) sarsılmaz iman, güven ve teslimiyettir. Müslüman sadece Allah’a (c.c.) ait olduğunu ve en sonunda O’na döneceğinin bilinci içinde olmalı, başarı ve kurtuluşu da yalnız Allah’tan (c.c.) beklemelidir. Mümin, Allah’ın (c.c.) huzurunda her zaman ümitli ve iyimser olmalı, düşmanlar karşısında da onurlu ve kişilikli olmalıdır.
157. ayet ise Hz. Peygamber (s.a.v.) ve Müslümanların yaptığı gibi hayatın türlü zorluklarına karşı koyan, özellikle inançlarını ve vatanlarını koruma uğruna karşılaştıkları sıkıntılara sabır ve metanetle direnen; Allah’a (c.c.) olan inançlarını, güven ve teslimiyetlerini, iyimserliklerini, sabır ve metanetlerini her zaman koruyan yüksek karakterli müminler için büyük bir iltifattır. Allah Teala, Müslümanların günahlarını tamamen örter. Onları rahmetiyle mükâfatlar ve nimetler verir. Bu nimetler dünyada ne görülmüş ne duyulmuş ne de insanın akıl ve hayaline gelmiş şeylerdir.