Kış aylarında doğa, birçok bakımlardan, uykuya yatmış gibidir. Toprak, karlar, buzlar altında, donar, katılaşır. Toprağın içindeki solucanlar, böcekler uyuşup kalırlar. Yılanlar kovuklarında, ayılar inlerinde, arılar kovanlarında kış uykusuna çekilirler. Ağaçların yaprakları dökülmüş, dalları çıplak kalmıştır. Topraktan besinlerini ancak ölmeyecek kadar alırlar. Onlar da yarı uyuşuk bir halde baharı beklerler.
Bahar gelince, işte bu uykudaki doğa yavaş yavaş canlanır. Eriyen karların suları toprağa işler, bitkilerin köklerinden gövdelerine doğru yayılır. Ağaçlar, otlar bu su içinde erimiş besinleri emerek yeniden güç bulurlar. Yavaş yavaş yaprak, çiçek verirler. Renk renk çiçekler dağları, çayırları, bayırları sarar; ovalara, tarlalara sanki halılar serilir.
En renkli mevsim elbette ki bahardır. İlkbaharda çayırlar, tarlalar yemyeşildir; çiçeklerde pembeden ala, sarıdan mora kadar, rengin her çeşidini, açığını, koyusunu bulabilirsiniz. Gökyüzü, deniz, göller, ırmaklar, çaylar, dereler masmavidir. Yüksek dağların tepelerindeki daha erimemiş karlar, göklerde öbek öbek dolaşan ak bulutlar da bunlara bir renk daha ekler.
Baharda bitkiler gibi hayvanlar da canlanırlar. Böcekler, kelebekler yumurtadan çıkıp tırtıl olurlar, sonra da kanatlanıp uçmaya başlarlar. Koyun, keçi, inek gibi memeli hayvanlar yavrularlar; koyunun kuzusu, keçinin oğlağı, ineğin buzağısı analarının yanında sevinçle sıçrayıp dururlar. Yavru kuşlar da hayata gözlerini açmışlar, cıvıldayıp öterler, uçmak için kanatlarını çırparlar. Anaları onlara uçmayı öğretir.
Bahar insanlara da yeni bir canlılık, sevinç getirir. Kışın kapanık hayatı sona erer, herkes kırlara açılır. Evlerde bahar temizliği yapılır. Okullu çocuklar, ders yılının sonunda sınıflarını geçebilmek için, daha büyük bir şevkle çalışırlar. Bahar gelince, kışın giydiğimiz koyu renk, kalın elbiselerimizden de kurtuluruz; daha ince, renk renk elbiseler giyeriz. Bahar, tabiatın olduğu gibi, hayatın da en renkli mevsimdir.