Avrupa, yapısı bakımından toplum ilişkilerinde soğuk ve katî kuralları barındırmış, orta çağ sonlarına kadar böyle sürmüştür. Dini inançlar ve sosyal yaşantılarda ki değişim ve gelişmeleri hemen kabul etmemiştir. Yeniliklere kapısını kapatmış olan Avrupa, her yeni gelişmeye, bilim yahut herhangi birisini örnek gösterebiliriz ön yargıyla yaklaşmıştır.
Eski yunan eserlerinin ortaya çıkmış olması da onlar için uzun süren yıllar boyu dikkate değer görülmemiştir. Sanat eseri niteliği taşıyan bu eserleri tatbik etmekte geç kaldıkları için Rönesans daha önce başlatamamışlardır. Özgür düşünce ortamının olmadığı skolastik düşünce sistemi yaygın olan Avrupa, felsefi açıdan yararlarına olacak kimi yaklaşımı da reddetmiştir. Sömürü düzeni ile hakimiyetini sürdürürken toplumda oluşan bu yara, fark edilmemiş olacak ki bu konuda atılan adımlar gecikmiştir.