“Muhâcir, Allâh’ın yasakladığı şeyleri terk edendir.” (Buhârî, Îmân, 4)
Bizler Medine’de Efendimiz’in başlattığı îman kardeşliğini kıyâmete kadar sürdürmekle mükellefiz. İslâm’ı yaşamak ve yaşatmak için her türlü fedâkârlığı sergileyerek, ensar yolunda olmamız iktizâ eder. Ensar gibi evlerimizi; Allâh’ın dîninin neşri için sohbetlere, yaygın eğitim faaliyetlerine açmamız, her türlü imkânımızı Allâh’ın dînine yardım etmeye sarf etmemiz îcâb eder. Âyet-i kerîmede buyurulur:
يَا اَيُّهَا الَّذ۪ٖينَ اٰمَنُوا اِنْ تَنْصُرُوا اللّٰهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ اَقْدَامَكُمْ
“Ey îmân edenler! Eğer siz Allâh’a (Allâh’ın dînine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.” (Muhammed, 7)
Hadîs-i şerifte buyurulur:
“Nasıl yaşarsanız öyle vefat edersiniz. Nasıl vefat ederseniz öyle haşrolursunuz.” (Münâvi, Feyzu’l-Kadîr, V, 663)
Bilhassa son nefeste; îmanda sebat edebilmemiz için, ömür boyunca Allâh’ın dînine yardım etme gayretini sergilemeliyiz.
Allâh’ın dînine yardım etmek, İslâm’ın nusreti için çalışmak; darda kalan müslümanların imdâdına koşmayı da ihâta eder.
Suriye’de 3 senedir yaşanan zulüm ve katliam, ülkemize yüz binlerce mü’min kardeşimizin hicret etmesine sebep oldu. Dün nasıl Mekkeli muhâcirler, Medineli ensâra emânet idiyse; bugün de Suriyeli muhâcirler, Anadolulu, Türkiyeli ensâra zimmetlidir. Onların maddî-mânevî ihtiyaçlarını görüp gözetmek, onlara yalnız olmadıklarını hissettirmek bizim boynumuzun borcudur.