Disiplin, özgürlüğün kısıtlanması değil, işlenmesidir. Aşağılayan, alçaltan, ruhu ezen bir düzenleme insanı daha kötüye götürür. Kötü duyguları açığa çıkararak isyana sevk eder. Disiplinde aşırı uygulamalar, disiplinin en büyük düşmanıdır.
Siz çocuğunuza şiddet uygularsanız o, kendisine yönelmiş her şiddete boyun eğecektir. Ya da kendisi herkese yönelen bir şiddet olacaktır.
Sürekli hakaret, tehdit, aşağılama, şiddet, çocukta kötü duygular uyandırır. Çocuk bu kötü duygularla dost olmaya başlar. Bu ruhsal zehirlenmedir.
Çocuğu öfkenize ve cezalarınıza alıştırmanız, onun üzerindeki müdahale gücünüzü ağır şekilde yaralar. Siz konuşursunuz fakat o sizi duymaz. Baskı, dayak ve sindirme ile ancak köle ve gölge kişilikli çocuklar yetişir.
Şiddet, entelektüel birikimin, duygusal derinliğin ve aklın bittiği yerde başlar. Şiddet cehaletin göstergesidir, çaresizliktir.
Çaresiz ise eğitimci olamaz. Şiddet uygulanan bir çocuk kendisine güvenini, saygısını ve utanma duygusunu kaybeder. Kaybolduktan sonra geriye kalan varlığı eğitmek imkânsızdır. İmha etmek ceza olamaz.
Disiplin baskıya dönüşmemeli, özgürlük sınırsız olmamalı. Dengeyi sağlayabilmekten başka çaremiz yoktur. İyi insan yetiştirmek kolay değildir. Aşrı korumak kadar, aşırı baskı da yanlıştır.
Babanın görevlerini maddeler halinde sıralarsak şöyle bir liste ortaya çıkar:
- Baba, çocuk ve eşlerine karşı sevgi ve şefkatli olmalı.
- Baba, aşırı otorite ile çocukları sindirmemeli. Babalık otoritesini ve âile reisliğini baskı unsuru olarak kullanmamalı.
- Çocukları hem kendi haklarına sahip çıkan, hem de başkalarının hakkını arayan, yaratılmışlara saygı duyan, insanlar olarak yetiştirmeye azamî gayret etmelidir.
- Anne ve baba disiplin ve terbiye hususunda aynı değerleri paylaşmalı ve aynı ölçüleri kullanmalı.
- Bir erkeğin dışarıdaki mevkii ve makamı ne olursa olsun, evde “baba” olduğunu unutmamalı.
- Çocuklar babaları, ulaşılması imkânsız, güç insanlar olarak bilmemeli; her konuda babalarına açılabilmeli.
- Anne baba ile iyi bir diyalog kuramayan çocukların, ergenlikte zorlanacakları, sıkıntı ve problemler cenderesinde bocalayacakları muhakkak. Özellikle ergenlik devresinde ortaya çıkan problemleri kolayca aşamazlar. Her söze alınıp, her şeye kızarlar. Artık kendileri çekilmez olduğu gibi, hayatı da kendilerine çekilmez ederler.
- Çocuklar, içine kapanık, sessiz, her şeye boyun eğen, güdümlü, çıtkırıldım bir şekilde yetiştirilmemeli.
- Çocuklara bir şey alırken, meselâ, giyim-kuşam hususunda, onlara danışmalı, fikirleri alınmalıdır. Onların görüşlerine de mutlaka müracaat etmelidir.
- Bülûğ çağı ve eğitimi önemlidir.
- Çocukluk ile gençlik geçiş dönemi hassastır. Çocuk hırçın, deli, doludurlar.
- Eğitim yanında “giyim ve kuşamları” meselesidir. Kız çocukları kız gibi, erkek çocukları da erkek gibi giydirilip eğitilmelidirler. Aksî halde, cinsî sapmalara sebebiyet veren hormonal bozukluklara kadar yol açılır; telâfisi imkânsız hâle gelebilecek durumlarla karşılaşılabilir.
- Anne ve balalar, bu hassas “delikanlılık” veya “genç kızlık” çağında onların yanında olmazsa, iç dünyaları kararır, âdeta tutunacakları dallar kopar. Bu durumda onların hangi tehlikeli anlayışlara veya kişilere yöneleceklerini kestirmek zordur...
- Kur’ân’ın ırz ve namus koruma mevzuları öğretilmelidir.
- Helâl-haram öğretilmeli.