Tartışma olayını ifade eden ‘tücadilüke’ ( تُجَادِلُكَ) kelimesinden ismini alan ‘Mücadele Suresi’, sahabeden medeni cesareti yerinde bir kadının kocasıyla ilgili Peygamberle(sav) tartışmasının anlatımıyla başlar.
Böyle bir olayın Kuran’da anlatımı, üstelik sureye bu konudan dolayı bu adın verilmesi söz konusu iken müslümanlarca kadınların sosyal hayatta görüş ve söz haklarına gereken ağırlığın verilmemesini, bu gerçeğin asırlardır görmezden gelinircesine geri planda tutulmasını elbette ilginç buluyoruz.
Sosyal hayatı ilgilendiren bir konuda işin başında müslüman bir kadının Peygamberimizle(sav) tartışırcasına çözüm araması örneği Kuran’da açıkça dururken yüzyıllardır kadının sosyal hayatta ikinci plana itilmesinin çözümlenmesi çok zor ciddi bir mesele olduğunu düşünüyorum.
(زَوْجِهَا ف۪ي تُجَادِلُكَ الَّت۪ي قَوْلَ اللّٰهُ سَمِعَ قَدْ) “Kad semi’a Allâhu kavle-lletî tucâdiluke fî zevcihâ ve teştekî ila Allâhi”. Meali: Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikâyette bulunan kadının sözünü işitmiştir. (Mücadele suresi 1.ayet)
Bu ayette fiil olarak işitmenin (سَمِعَ) kullanımı kadının gayret ve çabasını ön plana çıkarıp buna Yaratıcı’nın değer ve önem verdiğini gösterir. Allah kadının sözünü işitti, hangi durumda, seninle tartışan kadının, neyi tartışan, kocası hakkında tartışan kadının sözünü işitti.
Sureye adını veren ‘tücadiluke’ (تُجَادِلُكَ) ifadesinin böylelikle öne çıkarılması da kadının bir konuda Peygamberle(sav) mücadele hatta tartışmasını öncelikli kılar.
“Tücadiluke” (تُجَادِلُكَ), cehd, gayret, çaba, tartşma, mücadele anlamlarına gelen bu kelime, burada, kadının bir konuda Peygamberle(sav) karşılıklı olarak ısrarlı mücadelesini ifade eder.
Konu, cahiliye döneminden beri kadını zor durumda bırakan haksız, adaletsiz boşama mevzusudur. Hadislerde rivayet edildiği üzere sahabeden ‘Havle binti Sa’lebe’ kocasının cahiliye döneminden gelen ‘zihar’ diye ifade edilen boşama şeklini kabul etmez. Akli olarak düşündüğünde bunun haksız ve yanlış bir uygulama olduğunu, kocasının bu sözünün geçerli olmaması gerektiğini ısrarlı çaba ve gayret sarf ederek Peygamberimize(sav) ifade edip Peygamberden(sav) bir çözüm bulmasını ister.
(اللّٰهِۗلَى وَتَشْتَك۪ٓي) “Ve teştekî ila Allâhi”, meali: Allah’a şikâyette bulunan.
‘Havle binti Sa’lebe’, Peygamberimize(sav) bütün çaba ve gayretiyle anlatmakla birlikte Peygamberimizin(sav) ona istediği cevabı veya ruhsatı verememesi üzerine bu defa Havle, gerçek otoriteye dönmüş ve O’na dua olarak şikayetini ifade etmiştir. Bu ifade bu mücadelede kadının son bir gayret olarak durumunu Allah’a anlattığını açıklamaktadır.
Zihar, cahiliye döneminde eşin anneye izafesiyle söylenen bir sözle boşama şeklidir. Ancak kadını çok zor durumda bırakan bir boşamadır ki böyle boşanan kadın bir daha başka biriyle de evlenememekte, yaşamda tek başına ortada kalmaktadır.
(وَلَدْنَهُمْۜ لّٰٓئ۪ إِلَّا اُمَّهَاتُهُمْ اِنْ اُمَّهَاتِهِمْۜ هُنَّ مَا نِسَٓائِهِمْ مِنْ مِنْكُمْ يُظَاهِرُونَ ٱلَّذِينَ) “Elleżîne yuzâhirûne minkum min nisâ-ihim mâ hunne ummehâtihim”, meali: ‘İçinizden kadınlarına zihar yapanlar bilsinler ki, o kadınlar onların anaları değildir.’ (Mücadele suresi 2.ayet)
Bu ayette eşine ‘annem gibisin’ demekle eşlerin anneleri olmadığı dolayısıyla böyle bir sözün gerçerli kabul edilemeyeceği ifade edilerek ayetin devamında annelerinin onları doğuran kadınlar (وَلَدْنَهُمْۜ الّٰٓئ۪ إِلَّا اُمَّهَاتُهُمْ اِنْ) olduğu gerçeği hatırlatılarak hakikate aykırı olarak söyleyip kabul ettikleri sözlerinin çirkinliği (الْقَوْلِ مِنَ مُنْكَراً) ve açık bir yalan, aldatma ( وَزُوراًۜ) olduğu vurgulanmaktadır.
Bütün bu yalan, aldatma, hile ve hatta hakikat dışı söz, davranış ve uygulamalara rağmen gerçekte Allah’ın affedici ve bağışlayıcı olduğu (غَفُورٌلَعَفُوٌّ اللّٰهَ وَاِنَّ) ayetin sonunda hatırlatılmaktadır.
Aslında Mücadele suresi ikinci ayetinde ziharın gerçek dışı yalan ve aldatmaya dayalı bir söze bağlı yanlış bir uygulama olduğu anlatılmakta dolayısıyla geçerlilik hükmünün olmaması gerektiği durum söz konusudur.
Ayrıca ahzap suresi 4.ayette de (kendilerine zıhâr yaptığınız eşlerinizi de anneleriniz yapmamıştır) zihara vurgu yapılmakta ve bununla eşlerin gerçek anne yerine geçmediği açıkça ifade edilmektedir.
Ancak Mücadele suresi 2.ayetin sonundaki “şüphesiz Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır” ifadesi bu uygulamaya önemle vurgu yapıldığına işaret eder.
Bundan dolayı sonraki ayetlerde zihar yapan kişinin yerine getirmesi gereken kefaretler ifade edilir. Böylelikle yanlışta olsa geçmiş hukuka riayetle bunun beraberinde getirdiği söze itimatla doğru kişiliklerin yerli yerine oturması hedeflenirken masum insanlara yapılan haksızlıkların meşru bir cezayla düzeltilmesi bütün bunları öncelikli tutan Peygamberimizin(sav) hukukunun korunması ivedilikle gözetilmiştir.
“يُظَاهِرُونَ” ve “يَعُودُونَ” fiillerindeki zaman sigasından dolayı bazı müfessirler ziharın her zaman geçerli sayıldığı ve pişman olanların ayetlerdeki kefaretleri vermeleri gerektiği yorumunda bulunmuşlardır. Oysa önceden yapılmış ve pişman olunan ziharların kefareti bu ayetlerde ifade edilmektedir. Zira يُظَاهِرُونَ ifadesi Ahzap 4.ayet ile Mücadele 2.ayette müzari sigası görünümünde geçmişte yapılanı ifade etmektedir. Mücadele suresi 2.ayeti ile Ahzap suresi 4.ayetiyle birlikte ziharın geçersiz olduğu açıkça ifade edilmiştir.
“Kadınlarından zıhar yaparak ayrılıp sonra da söylediklerinden dönecek olanlar, eşleriyle birbirlerine dokunmadan önce, bir köle azat etmelidirler. İşte bu hüküm ile size öğüt veriliyor. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Mücadele suresi 3.ayet)
“Kim (köle azat etme imkânı) bulamazsa, eşine dokunmadan önce ard arda iki ay oruç tutmalıdır. Kimin de buna gücü yetmezse altmış fakiri doyurmalıdır. Bunlar, Allah’a ve Resûlüne hakkıyla iman edesiniz, diyedir. İşte bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kâfirler için elem dolu bir azap vardır.” (Mücadele suresi 4.ayet)
“Allah'a ve Peygamberine karşı gelenler, kendilerinden öncekiler nasıl alçaltıldı ise öyle alçaltılacaklardır. Biz, apaçık ayetler indirmişizdir, bunları inkar edene alçaltıcı azap vardır.” (Mücadele suresi 5.ayet)