âlâm-ı hayat: Hayatın üzüntüleri.
âli: Büyük, yüksek.
amûd: Sütun, direk.
âvâze: Yüksek ses.
Bizanten usul-i musiki: Bizans tarzında müzik.
cihet: Yön, taraf.
envai (enva’): Türler, çeşitler.
gubar-ı gam-âlud: Keder verici toz.
hâl-i inkisar: Gücenme, kırılma durumu.
hâl-i nisyan: Unutma hâli.
harekât-ı insaniye: İnsan hareketleri.
hazan: Güz, sonbahar.
harem-serâ-yı ruh: (Metinde) ruhun kimsenin girmediği alanı.
hıfzetmek: Saklamak, korumak.
hürmet-i dindarâne: Dindarca saygı.
ibraz etmek: Göstermek, meydana koymak.
icrâ-yı lu’biyât etmek: Oyunlar oynamak.
iğbirar: Kırılma, gücenme.
ihtiraz: Çekinme, sakınma.
ika'd etmek: Düğümlemek, bağlamak.
ilân-ı muhabbet: Aşk ilanı.
izhâr-ı hayat: Hayat göstergesi, hayat belirtisi.
kemal-ı havf: Korkunun son haddi.
kemal-ı neşe: Neşenin son haddi.
kemal-ı sürat: Hızın son derecesi.
kesret-i istimal: Kullanma sıklığı. (Metinde) elbisenin çok giyilmesi.
laterna: Kolu çevrilerek çalınan, sandık biçiminde bir org türü.
leke-dâr: Lekelenmiş, ayıplanmış.
loca: Tiyatro, sinema vb. eğlence yerlerinde veya parlamento salonlarında bulunan özel bölme.
mahrem-i her-hâl: İçli dışlı olan, sırdaş olan (kimse).
mai: Mavi.
memat: Ölüm.
muharrik: Harekete getiren, hareket veren.
müdavim: Bir yere sürekli olarak giden (kimse).
mütefekkir: Düşünen, derin meseleleri düşünen.
müteşekkil: Birleşmiş, meydana gelmiş.
metrûkiyet: Terk edilmişlik.
neşretmek: (Metinde) esmek.
nuranî: Işıklı, parlak.
pandomima: Sözsüz tiyatro oyunu.
sahne-i temaşa: Tiyatro sahnesi.
salta: Yakasız, iliksiz kolları bolca bir tür kısa ceket.
sükûnet-i edebiye: Sonsuz, sessizlik.
sürat-i tereyan: Uçuş hızı.
şua: Işın.
şükrâne-i iltifat: Samimi ilginin karşılığı.
takat-sûz: Güçsüz, bitkin.
taklak kılmak: Takla atmak.
takdir-i istihza-âmîz: Alayla karışık beğenme.
ta’lik etmek: Asmak.
teatr: Tiyatro.
teessürât-ı can-hıraş: Yürek paralayan üzüntüler.
temâşâ etmek: Seyretmek.
tecdid: Yenilemek.
tehziz: Titretmek, hareket ettirmek.
tekmil: Tam, bütün.
tezeyyün etmek: Süslenmek, bezenmek.
tıflâne: Çocukça, çocuğa yakışır surette.
tüyûr: Kuşlar.
vâsıl olmak: Ulaşmak, erişmek, kavuşmak.
vaz etmek: Koymak, bırakmak.
zaman-ı ye’s: Üzüntü zamanı.
zerrât-ı zerrî: Altın zerreleri.
ziya: Işık.
zuhur etmek: Ortaya çıkmak, görünmek, meydana çıkmak.