Alak Sûresini yedi kere okuyan kimsenin istek ve dileği gerçekleşir. Kendisinden üst bir kimseden bir isteği olan bu sûreyi yedi kere okusa, isteği yerine gelir, üstelik kendisine de saygı gösterilir. Yani, saygın bir kişi olmak isteyen bu sûreyi yedi kere okumalıdır.
Kur”ân sûrelerini okumak, Allâh ile konuşmak demek olacağından elbetteki kulun bütün dileklerini gerçekleştirecektir. Çünkü dilekleri veren, muradları veren ancak ve ancak Allâh”tır. Şu halde Kur”ân sûresi okuyanın eli boş çevrilmez. İşte bu gerçekler düşünülürse, insan hemen aşk ile, cânü gönülden diz çöküp Allâh kelâmı (sözü) olan Kur”ân sûrelerini okumaktan kendini alamaz.
Alak Suresi Neden İndirilmiştir
Alak sûresinin bu ilk beş âyeti, milâdî 610 yılının Ramazan ayının (muhtemelen Temmuz veya Ağustos aylarının) son on gününde, Kadir Gecesi’nde indirilmiştir. Duhâ ve İnşirâh sûrelerinde de ifade ettiğimiz gibi Hz. Peygamber, Mekke’nin ağır ahlaksız yapısından bıkıp gerçeği aramak için Hira’ya sığınıyordu. Yaşananların ahlaksızlık olduğunu biliyor, ancak çözüm üretemiyordu. Çünkü ‘Ankebût 29/45 ve Şûrâ 42/52. âyetlerde belirtildiği gibi, ilâhî kitabı, yani Tevrât’ı bilmiyordu. Kaldı ki Kasas 28/86. âyette de ifade edildiği üzere, kendisine “kitap” verilmesini de ummuyordu. İşte ‘Alak sûresinin ilk âyetleri, bu arayışın cevabını oluşturmaya başlayan seslenişin âyetleşmiş cümleleridir.
Mekke’de, “muvahhidler” denen ve Hz. İbrahim’den kaldığı bilinen “haniflik” inancına mensup kişilerden birisi de Hz. Peygamber’di. Hz. Peygamber, Mekke’nin olumsuz yapısından bunaldığında Hira’ya çıkar, orada Rabbini tefekkür ederdi. Buna tehannüs adı verilmekteydi. Sahip olduğu tevhid inancı gereği, putperest toplumunun gidişatından derin rahatsızlık duyan Hz. Peygamber, henüz ilâhî vahiy ile buluşturulmadığı için, toplumda yaşanan sorunların cevabını bulamıyordu.
Mushaftaki sıralamada doksan altıncı, iniş sırasına göre birinci sûredir. Kalem sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Baştan beş veya sekiz âyeti Hz. Peygamber’e gelen ilk vahiy olduğundan ilk inen sûre kabul edilir. Geri kalan kısmının ise sonraları Ebû Cehil hakkında indiği rivayet edilmiştir. Bazı Kur’an tarihçileri ilk inen sûrenin Müddessir, bazıları da Fâtiha olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Buhârî ve Müslim’de Hz. Âişe’ye isnad edilen rivayete göre Hz. Peygamber, içinde yalnız kalmayı âdet edindiği Hira mağarasında iken Ramazan ayının 27. gecesi (Pazar-Pazartesi) tan yerinin ağarmaya başlamasından az önce ufukta nurdan bir şekil görmüş; o zamana kadar hiç karşılaşmadığı bu nuranî varlığın (Cebrâil) kendisine seslendiğini duymuştur. Hz. Peygamber olayı şöyle anlatır: “Melek bana okumamı emretti. Kendisine okuma bilmediğimi söyledim. Beni kollarının arasına alıp kuvvetle sıktı; sonra ‘oku!’ dedi. Ben yine, ‘Okuma bilmem’ dedim. Beni tekrar kollarının arasına aldı, kuvvetle sıktı ve ‘oku!’ diye tekrar etti. Ben yine ‘Okuma bilmem’ dedim. Üçüncü defa kollarının arasına alıp daha kuvvetlice sıktıktan sonra bıraktı ve şöyle dedi: ‘Yaratan rabbinin adıyla oku; O, insanı alaktan (asılıp tutunan zigottan) yarattı. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O, kalemle (yazmayı) öğretendir. İnsana bilmediklerini öğretmiştir” (bk. Buhârî, “Bed’ü’l-vahy”, 3; Müslim, “Îmân”, 252).