Bir şehir faresi ile bir tarla faresi ahbap olmuşlar. Bir gün şehirli fare, ahbabını yemeğe davet etmiş. Tarla faresi o güne kadar tarlasından hiç ayrılmamışmış. O yüzden, şehirli dostunun davetini, ürke çekine , kabul etmiş.
Davet günü gelip çattığında, tarla faresi, kendini bir süt kamyonunun kasasına attığı gibi, şehrin yolunu tutmuş. Aramış taramış, ite köpeğe sormus. kedilerden uzak durmuş, sonunda şehirli ahbabının evini bulmuş.
Önce sarılıp kucaklaşmışlar, bir müddet sohbet etmişler. Yemek saati geldiğinde, şehirli fare, tarla faresine öyle bir sofra kurmuş ki, akıllara zarar. Zavallıcık bu vakte kadar, mısır somağından, çürük cevizden, çekirge bacağından başka birşey kemirmemiş dişleri, az daha yerlerinden çıkacakmış, eğer onlardan önce gözleri yuvalarından fırlamasaymış.
Pastırma mı ararsın, çerkez peyniri mi.. Kuru yemişin envai çeşidini mi, yoksa fındıklı akide şekeri mi…
Tarla faresi:
“Amanın gelene kadar çektiğim tüm sıkıntılara değdi” diye düşünürken, şehirli ahbabı:
“Eyvahlar olsun! Bir tıkırtı duydum. Kuyruğum kopsun ki, bu sarı kedidir” demiş.
Kedi lâfını duyan tarlalı pismiş kalmış. Bir süre etrafı dinlemişler, bakmışlar gelen giden yok. Tam sofraya dalacaklarken, şehirli, bu kez de “Sus!” işareti yapmış.
Öteki, “hayrola” diye fısıldamış.
“Kapanlara kapılayım ki bir tıkırtı duydum. Bu kara kedidir!”
Tarla faresi o akşam sofra başında, “kara kedi geldiydi, sarı kedi gittiydi..” diye korkup titremekten, ne karnını doyurabilmiş ne de onca şeyden bir lezzet alabilmiş.
Ertesi gün, şehirli dostunun evinden ayrılırken:
“Ahbabım, şimdi sıra sende, bir gün de sen bana yemeğe gel” demiş.Aradan az bir zaman geçmiş ki, bu kez de tarla faresinin kapısını, şehirli ahbabı çalmış. Şu oldu, bu bitti diye sohbet etmiş, sonra da sofraya oturmuşlar.
Tarla faresinin sofrası, hiç de şehirli farenin sofrasına benzemiyormuş.
Bir iki mısır tanesi, birkaç parça çürük ceviz içi, iki üç ölmüş çekirge bacağı, orta iri bir meşe palamudu., hepsi bu.
Şehirli ağzını burmuş. Ahbabının hâline iç geçirmiş: “Ah benim aziz dostum. Bu tarla başlarında şu garibanlığı ne diye çekip durursun. Gel yanıma yerleş! Yiyelim içelim, bizim oralarda bir bolluk bir zenginlik var ki sorma gitsin..”
Tarla faresi bıyık büküp gülümsemiş bu söylenenlere:
“Aman” demiş, “bolluğu da orada kalsın, zenginliği de.. Senin oralarda, kedi düşman, insan düşman, köpek azman.. Kapanı var, tuzağı var, zehiri var.. Var oğlu var… Ben bu tarlamda rahatım, huzurluyum. Karnım aç yatarım ama dinç yatarım..”
Bu deyim, “geçici bir maddî menfaat için, insanın kendisini harap edecek hallere girmesinin, minnet çekmesinin, korku içinde yaşamasının hiç de akıllıca olmadığını” anlatmak için söylenir.