1857 yılında daha iyi iş koşulları için ayaklanan 40.000 dokuma işçisine polisin müdahalesi sonucu, 129 kadının hayatını kaybetmesi üzerinden 50 yıl geçtikten sonra ,
1910 yılında Danimarka‘nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansında Alman Sosyal Demokrat önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına (International Women’s Day – Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi.
2. dünya savaşından sonra 1960 ‘lı yıllarda ABD’de de kutlanmaya başlamasının ardından bütün Dünya da hızla benimsendi ve 1977 yılında Birleşmiş Milletler tarafından da kabul edilmesiyle resmiyet kazanmış oldu.
Aslında bundan yüzyıllar önce İslam Dininin Yüce Peygamberi, Hazreti Muhammed ‘’ Veda Hutbesi’nde insanların bir birleri üzerinde olan haklarından ve özellikle de kadınların haklarından tarihi anlamda ilk kez resmi olarak bahsetmiş ve 1400 yıl önce kadın hakları ile ilgili ilk yazılı kuralları oluşturmuştu.
Yine 20.yüzyılın başında Ulu önder Atatürk, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı başta olmak üzere, pek çok hakkı kanunlara dayandırarak verirken , bu konuda dünyanın pek çok gelişmiş ülkesine de ilham kaynağı olmuştur.
Bütün bu mücadelelere ve kazanımlara rağmen, eğitimli de olsa; eğitimsiz de olsa, ülke gelişmiş de olsa ; gelişmemiş de olsa kadınlara yönelik baskı, şiddet, mobbing gibi haksızlıklar halen devam etmektedir.
Kadınların yürüttükleri mücadelenin temelinde, Kadınların, dünyanın her tarafında yüzyıl önce olduğu gibi , bugün de eşitlik için, bağımsızlık için, politik haksızlıkların ortadan kalkması için, seçme ve seçilme hakkı, günlük çalışma saatlerinin, koşullarının ve ücretlendirmenin kadınların özelliklerine göre, yeniden düzenlenmesi gibi konular; yani kısaca, daha iyi yaşama ve çalışma koşulları elde edebilmek için mücadeleleri devam etmektedir.
Bütün insanlık olarak, duygu dünyamız ve iç alemimize bir göz atacak olduğumuzda, Kadınlarımızın, fiziksel olarak narin yaradılışlarının altında aslında, engin bir dayanıklılık, üretkenlik ve derinlik barındırdıklarını görmek, hiç te zor olmayacaktır. Bu özelliklerinden dolayı, insanlığın kalbi de , duygusu estetiği de kadınlarımız değilmidir? Aslında hayatın temel anlamı, hissettiklerimiz ve duygularımız değilmidir? Günlük hayatın koşuşturmacası sırasında, belki de hayatın gerçek anlamını ıskaladığımız zamanlarda , aslında hayatın temelinin sevgiden ibaret olduğunu bizlere hatırlatan analarımız, kızlarımız, eşlerimiz yani bütün kadınlarımız değilmidir?
İnsanlar arasında var olan güzel hasletler ve özellikle de sevgi , aslında Yüce Yaradanın kendi özelliklerinin , insanlardaki minicik yansımaları değilmidir?
Bu sevgi, kimi zaman bir eşin diğerine , kimi zaman bir ananın evladına, kimi zaman öğretmenin öğrencisine ve en önemlilerinden birisi de talep edilenin; kendisinden yardım bekleyenlere duyduğu sevgi ve şefkat olarak olarak günlük hayatımızda yer bulmaktadır.
İşte bu duygularla birbirimize ailemize , çevremize ve bütün insanlığa duyduğumuz sevginin hiç azalmaması dileğiyle, Dünyayı sevgi ile dolduran tüm kadınlarımızın ‘’ 8 MART Dünya Kadınlar Gününü kutluyorum.